Aristotales, Nikomakosa Etik kitabında öfke duygusunu ele alırken, itidal ahlakı görüşünün paralelinde şöyle yazar:
“Herhangi bir kimse öfkelenebilir, bu kolaydır. Ne var ki, doğru insana, doğru derecede, doğru zamanda, doğru maksatla ve doğru biçimde öfkelenmek, işte bu zordur.”
Arayış Teodise kitabımda öfkeyi hızla giden bir trene benzetmiş, Kitabın ana karakterlerinden Derviş Efendi‘nin ağzından, “buna göre öfke trenine binildiğinde ve hızla giden bu treninin kontrolü ele alınmadığında insanı felakete, kontrollü öfkenin ise insanı tekamüle götüreceğini” ileri sürmüştüm…
Öfke, tüm kırgınlıkların, saldırıların, taşkınlıkların sebebi olsa da doğru nesneye yöneltildiğinde ve yüksek bir amaca doğru harekete geçtiğinde, toplumları ileri devindiren gelişmelerin çekirdeğinde bulunur. Öfke, zalime karşı oluştuğunda, ahlakileşir, bencillikten yola çıktığında ise kontrolsüz bir yıkıcılığa dönüşür.
Aristotales yine Nikomakosa Etik‘de (yedinci kitapta) kendine egemen olamama (akrasia) bahsinde öfke halindeki insanı bir “sarhoş”a benzetir. Retorik‘te ise kendini öfkeye kaptırmış birinin aklı başında olmadığı için suçlanamayacağını bile söyler. Çünkü öfke, felsefenin peşinde olduğu aklı başındalığı darmadağın etmiş, sahibinin benliğini kontrol altına almıştır. Öfke halindeki insan bir aracın sürücüsü olmaktan çıkmış, araçta direksiyonsuz kalmıştır. Böyle birinin hangi duvara toslayacağı ise kendi elinde değil karşısına hangi duvarın çıkacağına bağlıdır.
Birçok insan yaşamdaki tecrübelerine dönüp baktığında pişmanlık hissettiği eylemlerinin çoğunda öfkenin imzasını bulur. İnsan öfkelenen varlıktır, ama öfke kontrol edilmediği zaman da insanlıktan çıkmaktadır. Öfke, temel duygulardan biri olarak kabul edilir, yani insan öfkelenme yeteneğini doğduğunda beraberinde getirmektedir. O, sadece insana da özgü değil, hayvanlarla ortak duygularımızdandır. Kendini solunumun hızlanması, kalp atışlarının artması, yüze kan hücumu gibi belirtilerle gösterir.
Spinoza, “Bir duyguyu bastırmanın tek yolu daha güçlü bir duygudur.” der. Öfkeyi bastırmak bu yüzden zordur. Çünkü insan ruhunda harekete geçmiş bir öfkeden daha güçlü bir duygu yoktur. Öfke harekete geçtiğinde ne sevgi dinler ne şefkat. Duyguları “pathos” yani irade ve akıl dışı görerek felsefi düşünmenin düşmanı ilan eden Stoacılar öfke gibi duygularla başa çıkabilmek için bir çok yöntem denemişler. Normalde bir Staocı elinde olmayan durumlara kayıtsızdır; ne sevinir, ne üzülür. O mantığı ilahlaştırmıştır, ancak öfke gibi bir duygu Stoacıları bile uğraştırmıştır. Stoacı duygu yoğun durumları kafasında önceden tasarlayarak kurtulmaya çalışır bundan. Bu güçlü bir düş gücü ve tasavvur gücü gerektirdiğinden pratik değildir.
Bir başka açıdan öfke bir kıvılcımla tutuşur tutuşmasına ama, bir yangını rüzgarın kışkırtması gibi kışkırtılabilir. Çünkü insan akıllı bir varlık olmasına rağmen kışkırtılmaya açıktır. Hatta ilk macerasında başı İblis tarafından kışkırtılarak belaya girmiştir. İnsan,öfkeye hazırdır her an…
Öfke, tüm bunların yanında ruhta beslenen bir duygudur aynı zamanda. Onun çocukluğu öfke, gençliği kin, kemale ermiş hali hasettir. Haset ise sahibine saldırır en çok ve tüm bu hallere nefret eşlik eder. Nefret benlikte büyüdüğünde sevgi kaybolur, iyi niyet süpürülür, şefkat unutulur. Haset sahibi, haset ettiği kişiden gözlerini ayırmaz, onun sevinci felaketi,onun üzüntüsü bayramı olur. Belki de insan ruhunun taşıyabileceği potansiyel duygular arasında en belalısı hasettir.
Hasetin ateşi, haset edilene ulaşmadan haset edeni yakar, hayatını zehir eder ve kötülüğü neredeyse bir melekeye dönüştürür. Bu yüzden insan derin bir hasetçi olmadan başkalarına karşı istikrarlı bir kötülük yapamaz. Bu haliyle haset, insanda temel ahlaki duygu olan adaleti yok eder ve insanı ahlaken yerle bir eder. Bu yüzden bizler gelip geçici öfkesi olanlara çok kızmaz hatta çoğu zaman onları hoş karşılarız ancak beslenmiş kine ve öfkeye dönüşmüş haset sahibini kimse sevmez. Haset sahibi sinsice gizler bu öfkesini oysa bir saman alevi şeklindeki öfkede gizli saklı bir şey bulunmaz. Demek ki hasede riya da eşlik etmektedir…
İnsan öfkeden kayıtsızlık hali ile kurtulamaz, daha doğrusu böyle bir insana “canlı” demek bile zordur. Buna karşılık öfkelenerek de iyi bir yaşamın yanına yaklaşılamaz. İşte bu yüzden ne öfkesiz yaşayabiliriz, ne de öfke ile… Öyleyse öfke, zalime karşı kutsal bir isyanken tersi durum yakıcı bir ateştir.
Trene binmeden treni tanımalıdır insan. Hangi durakta duracağını bilmediği bir trene binmemelidir. Kendini tanımakla başlamalıdır işe, içinde kıvılcıma hazır bir barut taşıyan kişi, ateşten uzak durmalıdır.
MURAT KAVAK – 2019