Toplum içinde beleşçi sevilmez ama, beleş olan şey sevilir. Beleş öyle cazip gelir ki, insanın mantığını elinden alır yerine beleş olanı koyar. Beleş neredeyse reddedilemez bir cazibeyle sunar kendini. Beleş, kendisine beleşçisini mıknatıs gibi çeker. Beleş olanın işe yarar olup olmaması da önemli değildir. Çünkü beleşçi kendisine beleş olarak sunulandan çok beleş elde etme hazzını sever. Bedel ödemeden elde etmenin kurnazlığını arka planda taşıyan bu haz öylesine etkilidir ki bir beleşin ardından diğeri hemen talep edilir. Böylece beleş bir alışkanlığa dönüşür ve bir huy halini alır.
İnsanların beleşe olan zaafı, insan zaaflarını fırsata çevirmek ve onlardan kar elde etmenin yollarını arayan pazarlamacıların hemen ilgisini çeker. Reklamcının işi ürün üzerindeki cazibeyi artırmaktır. Avlanacak tavşanı kandırmak için havuç lazımdır.Havuç olabildiğince lezzetli kılınmalı, allanıp pullanmalı mümkünse kokusu tüm tavşanları cezbetmelidir. Avcı ne kadar kurnazsa avını yakalama şansı o kadar artmaktadır.Avcı için havuç,balıkçı için oltadaki yem neyse reklamcı için bedava kelimesi de o dur. Bedava kelimesi beleşçiyi kendine çeken tılsımlı bir sözcüktür çünkü. Pazarlamacı işini yapmak için yaldızlı kelimeler kullanır. Kampanya, damping, kara Cuma, ne alırsan yarısına gibi yaldızlı ifadelerdir bunlar. “Kara Cuma”da harcama hırsıyla kararmış, kapitalizmin satın almayı erdemleştiren ruhuna kendini teslim etmiş kişi, alış veriş sitelerinde bedava “denk getireceği” av peşindeyken hedef durumuna düşmüştür.
Beleşçi,beleş bulduğu üzerinden mutlu olan kişidir.Halk arasında otlakçı gibi isimlerle de anılır.Eski zamanda kamuya ait meralara sürülerini yönlendiren çobanlardan esinlenerek ortaya çıkan bu kelime aslen göçebe bir kültürün yaşantısını yansıtır. Otlakçı beleşçiliğin en ucuz versiyonudur. Ufak tefek şeyleri bedavaya getirmek derdindedir. Bedava ot koyun ve çobanı nasıl mutlu ederse bedava bir yiyecek veya sigara da otlakçıyı öyle mutlu eder. Beleşçilerin en masum ve zararsız tiplemesi olan otlakçılara hemen her kesimde bol miktarda rastlanır.
Bir toplumun deyim ve atasözleri o toplumun eğilimlerini incelemek isteyenler için hazine gibidir. Dilimizde beleşe vurgu yapan bir çok deyim ve atasözü vardır.
“Nerde beleş oraya yerleş“, “Beleş atın dişine bakılmaz“, “Beleş sirke baldan tatlıdır“, “Beleşe konmak“, “Beleşe denk getirmek” ve “Beleş mezar bulsa içine girer” gibi sarkastik deyim ve atasözleri dilimize girmiştir.
Beleşçiliğe eğilimin fakirlik ve zenginlikle alakası sanıldığı kadar önem arz etmez. Çünkü beleşçi kendi ihtiyacını beleşi talep ederken gözetmez. Beleş arayışında ihtiyaçlar önemli değilidir önemli olan beleş bulmaktır. Pazarlamacı Temel Aksoy kendi bloğunda bu durumu şöyle anlatıyor:
“Bedava insanı baştan çıkarır. Bir şeyin bedava olduğunu duyduğumuzda mantığımızı yitiririz. Bize bir şey bedava sunulduğunda işimize yaramayan şeyleri evimize götürür, hiç yemeyeceğimiz şeyleri yeriz. Bedavaya düşkünlük, gelirle alakalı değildir, fakirlerde zenginlerde aynıdır.”
Piyango kültürü ve definecilik de beleşçiliğin farklı görünümleridir.Yeni yıl yaklaştığında piyango satışları artar, insanın içindeki beleşçi onu ikramiye üzerinden hayal kurmaya zorlar. Piyangocu umut satarken beleşçi yılbaşı gecesi umutları sönünceye kadar tatlı hayallere dalar. Yine son yıllarda ülkemizde çok hızlı büyüyen spor oyunları ve her hafta çekilen bir çok çeşit loto türü oyunlardaki artışa bakıldığında toplumsal beleşçiliğin kitlesel boyutlara ulaştığını görmek mümkündür.
Basında sık sık beleşçiliğin sosyal görünümlerine hemen her kesimden şahitlik eden haberlere rastlamak mümkündür. 17 Ekim 2017 de Tekirdağ’da yeni açılan dönercinin bedava dağıttığı dönerler sebebiyle dükkan önünde büyük bir izdiham yaşanmış ezilme tehlikesi geçirenler olmuştur. 16 Kasım 2019 da bir elektronik firmasının Ankara’da açılan yeni mağazasında bedava ürünler dağıtılacağı haberleriyle sabahın erken saatlerinde dükkan önünde toplanan halk o kadar kalabalıktır ki firma açılışı iptal etmek zorunda kalmıştır. Twitter’da yaşadıkları şehirlerdeki beleş fırsatları duyuran kişilerin takipçilerinin çokluğu da bir başka örnektir.
Definecilikte beleşçiliğin yüzünü farklı şekilde gösterdiği ilginç meselelerden biridir. Esrarengiz havasıyla kendisini beleşçiye doğru çeker. Definecilik, kısaca yüzyıllar önce yaşamış ve zenginlikleri tüketemeden ya da doğal bir afetle yok olmuş insanların altınıyla lüks ve rahat yaşama tutkusunun adıdır. Defineciliğin ele geçirdiği bir benlik başka bir şey düşünmez. Kendisini aradığı mezarın içine diri diri gömdüğünün farkına bile varmaz. Son zamanlarda defineciler Gümüşhane’de 12,000 yıllık Dipsiz Göl adı verilen gölü kurutmuşlardır. Devlet gözetiminde yapılan bu işlem bizim gelecek nesillere utanarak anlatacağımız kara lekelerimizden biri olmuştur malesef. Define arzusuyla göl kurutmak o kadar utanç vericidir ki bize tüm bereketini cömertçe esirgemeden sunan doğaya asla hesabını veremeyeceğimiz bir olaydır.
Beleşçiliğin zıttı emekçiliktir. Beleşçinin istemediği şeyde budur yani alın teri dökmek. Özellikle emeğin karşılığının alınamadığı, kimsenin çalışarak bir yere gelebileceğine inanılmadığı toplumlarda beleşçilerin yıldızı parlar. Eski Türk filmlerine konu olan beleşçi kültür, gözlem yeteneği üstün mizahçılarımıza iyi malzemeler vermiştir. Buldukları define ile sefil bir hayat yaşayanlardan, piyangoyla birden köşeyi dönen birinin trajik dönüşümünü anlatan bu filmler, romantik bol ağlatmalı filmler kadar ilgi görmüş kendi starlarını yaratmışlardır.
Beleşçiliğin yükseldiği toplumlarda emekçilik değer kaybeder. Aklın yerini kurnazlık, doğru yolda yürümenin yerini ise köşe dönme alır. “İşini bilen memurları” seven yöneticilerimiz,vakti zamanında teşviklerle var edilen iş adamlarımız, define veya piyangoyla varlıklanan zenginlerimiz vardır. Beleşçi toplumlarda kurnaz insanlar sevilir, kurnaz kişi zekasını doğru yolu bulma yerine kestirme yolu bulma çabasına giren kişidir. Bu kestirme yollarda önemli olan onu bulmaktır o yolun ahlaki olup olmadığına da bakılmaz nasıl olsa zengin herkes tarafından sevilmekte ve yanına ondan bir şeyler otlanmak için yanaşılmaktadır.
Murat KAVAK – 2019/Kasım