Bazı duygular vardır ki insan onları içinde biriktirir, kalbi doldurur ve taşar oradan. Kimisi gözlerden, kimisi sözcüklerden kimisi de titreyen veya birbirine çarpan ellerden.
Mesela öfke biriktirir insan. Öfkeye hakim olmak bir yere kadardır, demir iradeliler için bile. Biriken öfke kalpte yer tuttuğunda dumanın kuruma dönüşmesi gibi katılaşıp yoğunlaşır ve birikmeye devam ettiğinde zifte dönüşür en nihayetinde basiret gözünü kapatır insanın. Güdümlü bir füzenin hedefine kilitlenmesi gibi düşmanına kilitlenir, düşmanın üzüntüsü neşesi sevinci onun cehennemi olur. Kendinde değildir artık düşmanıyla özdeşleşmiştir ancak onun karşısında kalarak. Öfke önce kine sonra kişideki tüm iyi halleri yakan oduna dönüşmüştür. Yumruklar sıkılmış, gözler çakmak çakmak olmuştur, göz bebeklerinde yürekteki ateş parıldamaktadır. Akıl tahttan indirilmiş yerine hasedin krallığı oturmuştur. Ruh denizinin üzerine yıldırımlar düşmektedir ve deniz alev almıştır, kendi yakıtını üreten bir paradoksun döngüsü içindedir artık. Böyle bir ruhun hazzı düşmanı yakmaktır. Hamza‘yı öldürmekle kalmayın kalbini çıkartıp yiyen Hind gibi yamyamlıktan tarifsiz bir zevk almaya hazırdır artık. Ruh öfkenin süpersonik trenine binmiş felakete sürüklenmiştir. Küpüne zarar veren her an onu yiyip bitiren acı bir sirke gibi ya da bir arabanın ardına bağlanmış onun tarafından sürüklenirken istikametini kaybetmiş bir bedbaht gibi.
Stoacı felsefe ve onun kökeninin bulunduğu eski Yunan duygulanımlara “pathos” yani insan ruhundaki hata derken onların aklı örtmesini insanın en belirleyici ve ayırt edici unsuru olan aklın yetilerinin yitirilmesini kastetmişlerdir.
Aristotales ise farklı bir yerden bakar. Ona göre öfke insanda olması gereken bir duygudur. Yokluğu aşırılık kadar zararlıdır. Hiç öfkelenmeyen birini insan bile saymaz. Onun baktığı yer duygunun bir pathos değil insanda erdemi var eden kaynaklardan biri olduğudur. Ölçülü bir korku nasıl cesaretse, ölçülü bir öfke ona göre bir erdemdir.
Üstadın penceresinden bakarsak öfkenin bazı yüksek erdemlerin enerjisi ve erdem denizine akan hikmetli suyun ırmağı olduğunu kavrayabiliriz. İnsanlık tarihindeki devrimlere ilerlemeye ve adalet istemine bakmak bunun için yeterlidir. Adaletsizliğe yani zulme yönelmiş öfke kutsaldır buna göre ama o zulme düşman olmaktan çok adalete dost olduğu içindir bu, dolaysıyla bu tür öfke adalet arayışından yani erdemlerin en yükseğinden doğmuştur. Bunun için erdemli bir aklın evladıdır ve her erdemli insan gibi babasına yani akla isyan etmez. Onun isyanı zulme bozulmuş adalet terazisine, zulüm üzerinden kendilerini ihya eden güruhadır. Onun asıl düşmanı zalim değil zulümdür, karşısına kişi değil kişinin temsil ettiğini almıştır. Bunun için zalim değişse de zulüm bitmeden isyanı bitmez. Zalim karşısında başı dik, mazlum karşısında alabildiğine mütevazi olur. Zalime karşı öfkeyle yanan göz mazluma sevgi ve merhametle bakar. Çünkü o öfkesiyle bir taraftır o adaletin tarafındadır. Böyle bir öfke eli silah tutanı kahraman, kalem tutanı bilge ve ona sahip her kişiyi erdemli kılar. Öfkenin yoğun enerjisi dağıtıcı değil yapıcı, yakıcı değil serinletici, azaltıcı değil çoğaltıcı olur. Çünkü erdem, adalet toprağında yetişen insanın en güzel çiçeğidir.
“Bu iki öfke arasındaki farkı belirleyen nedir?” sorusu sorulduğunda kaynağa bakılmalıdır. Yakıcı öfke ile yapıcı ve adaletin dinamiği olan öfkenin insan ruhundaki kaynakları farklıdır. Yakıcı öfkenin odağında ben duygusunu merkeze alan öz bulunurken diğerinde biz duygusunu merkeze alan öz vardır. Yakıcı öfke insanın sınırsız ve ehlileşmemiş devamlı isteyen arzusundan beslenirken, yapıcı öfke onu erdemli kılan cevherden taşar. Birinin düşman kişisel iken diğerinin düşmanı kişi değil faziletsizliğin kendisidir. Biri kendini diğeri erdemi destekler. İkiside taraftır ama insan ruhunun zıt taraflarından birinin yanında. Öfkeleri besleyen kaynak farklı olunca iki öfkede bir olmayacaktır. Suyun sahibi tarlasını zehirli su ile sularsa o tarlada zakkum bile yetişmeyecek onun kaderi ruhunda bir çöl taşımaktan öteye geçemeyecektir. Yağmur çöle yağsa dahi fayda vermeyeceği gibi iyi bir söz, güzel bir öğüt de ona fayda veremeyecektir. Yüreği betonlaşmış kişi sertleşir, vurduğu yeri kırar. Kaynağı temiz su olan ise kendi ruh bahçesini verimli kılacak bedeni altındaki ruhu erdemin temiz suyu ile beslenecek, ölmeden cenneti kendi içinde kuracaktır. O hem kendisinin hem başkasının cenneti, diğeri ise hem kendisinin hem de başkasının cehennemi olacaktır.
Murat KAVAK – 2021/Ocak