• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Murat KAVAK
Murat  KAVAK
duygukurami@gmail.com
HAK MI, HAKLILIK MI?
  • 0
  • 269
  • 05 Haziran 2020 Cuma
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

İnsanların çoğu haklı olma arayışındayken pek azı hakkı aramayı amaçlar. Felsefenin Eski Yunanda filizlendiği dönemde sofistler ile filozoflar arasındaki temel ayrım buydu. Sofist özellikle retorik sanatından da faydalanarak haklı olmayı kendi başına bir amaç haline getirmişti. Hak arayışı ise doğası itibariyle zor bir arayıştı çünkü birinin amacı sonluyken diğerinin aradığı şey sonsuz olandı. Bir başka açıdan haklı olma arayışı ahlaki bir kaygı taşımıyor hak arayışı ise ahlaki kaygıyı barındırıyordu.

Bunun örneğini yine Eski Yunanda hem doğruluk hem de adalet anlamını birlikte barındıran “Dike” kelimesi temsil eder. Platon‘un devlet diyaloğunun ana soruşturması olan “dike” kavramı birçok çeviride doğruluk olarak verilmesine rağmen aslında dilimizdeki karşıtlığı adalet kelimesine daha uygundur. “Dike” kavramında doğruluk adaletle iç içe geçince adaletin kendisi ahlaki bir eylem olarak onaylanır. Adalet böyle bir dünya görüşünde yüce bir erdem olarak kabul edilir. Haklı olmak isteyenlere gelince onlar daha çok hak olanın değil inandırmanın, iknanın peşindedirler. O zamanlar mahkemelerde, tartışmalarda yani hayatın içinde her zaman getirisi olan karşılığı olan bir şeydir bu. Sofist ikna etme yöntemlerini yani retoriği insanlara öğretirken para alır. İnsanlar para öderler çünkü pratik hayatta her zaman işe yarayan bir sanatı edindiklerine inanırlar.

Sokrates her ne kadar sofist yöntemlerden etkilense de duruşu itibariyle sofistlerin karşısında yer alır ve felsefeyi temsil eder. Çevresi sofistlerle kuşatılmıştır. Sokrates’in gerektiğinde onlarla olan tartışmalarında sofist  yöntemlerini kullanmaktan kaçınmaz ama bunu haklı olmak için değil hak arayışı için yapar. Platon da bu yolu takip eder.

Hakikat arayışı kolay bir şey değildir çünkü o, değişmeyen eskimeyen bozulmayandır. Oysa yaşanan dünyada her an değişim olmakta eşya hatta özne bile değişmektedir. Böyle bir varoluşta hakikatin değil arayışının, var olduğunun bile ispatı zordur. Yüzyıllar sonra Alman Nietzsche hakikati bir yosmaya benzetecek hakikat arayanları kendini bir türlü isteyenine vermeyen bir yosmanın peşinde olmak gibi umutsuz bir çabanın içinde olduklarını söyleyecektir (İyinin ve Kötünün Ötesinde). Onun Sokrates‘e ve Platon‘a karşı kine varan tavrının temellerinden biri budur. Kendisini Herakleitos‘a yakın hisseden filozof (Putların Alacakaranlığı) hakikat  arayışını boş bir çaba olarak değerlendirirken sofistçe bir tutum sergilemese de farklı bir pencereden meseleye bakmaktadır.

Filozof olarak ölmeyi,sofistçe bir yaşama tercih eden Sokrates bu tutumuyla hayatı pahasına haklı olmayı değil, hak olanı tercih ederek ondan sonra gelenlerin üstadı kabul edilmiştir. Filozofun adaletten yana olan tavrı zorunlu olarak ahlak anlayışını da belirler.

İslam Felsefesinde ise  özellikle meşşaî filozoflar, adaleti tüm diğer erdemlerin ortak noktası olan en yüce ve birleştirici  ahlaki erdem olarak kabul ederler. Özellikle bu görüş kendini Miskaveyh’de açıkça gösterir. Kur’an’da ise “Yaldızlı sözler söyleyen” ve “Sürekli vaad eden” şeytanken “Yeryüzünde adaletin temsilcileri” ise iman edenlerdir. Böylece hak arayışı içinde olmakla haklılığın peşinde olmak birbirinden kesin çizgilerle ayrılır.

Günümüzde Klasik ahlak anlayışı felsefe metinlerinde,dini vaazlarda ve sosyal medya sloganlarında idealleşip statikleşirken, haklı olmayı arayan ahlak anlayışı hayatın içinde kabul görmüştür. Kapitalist ahlakın yeni ahlak anlayışının manifestosu kendini kişisel gelişim kitaplarında gösterir. Çünkü kapitalist erdem! karlılık ve rekabet üzerinde temellenir böyle bir temelde satış demek zenginlik yani mutluluk demektir. Satış yapmak ise ikna etmekle mümkündür. Reklamlar bu tür ahlak anlayışında araçtırlar, ürünü renkli alımlı hale getirip yaldızlayarak konfor vaad ederler. Bunun yanı sıra demokrasi, adalet savunucularından çok etkili konuşmayı, doğruyu beyan etmek yerine inandırmayı hedefler. Gerçekler yerine iyi haber almayı seven kitleler bunlara inanır ve haklı olmayı hedefleyenlerin egemenliği hak arayışında olanları bastırır. Böyle bir düzende klasik ahlak, kitaplardaki teorik düzlemden çıkamaz.İnsanın vicdanı sesi ve her durumda adaleti onaylaması engeli de çeşitli bahaneler akli olmayanın aklileştirilmesi ile giderilir ya da vicdanın sesi alışveriş merkezlerinde sepetlerin doldurulma hazzı ile uyuşturulur.

Yüzyıllar geçse de hakkı arayanlarla hakkı savunanlar arasındaki gerilim bitmemiş sadece bunlara konan isimler değişmiştir.


Murat KAVAK – Haziran/2020

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.