Bu haftaki konumuz Enver Paşa, çünkü dört gün sonra onun ölüm yıldönümü. Enver Paşa 4 Ağustos 1922’de Tacikistan’da, Pamir Dağları’nda Abiderya köyünde Orta Asya Türklerinin bağımsızlığı için Sovyetlere karşı savaşırken şehit düşmüştü. Bir psikolog ve eğitimci olarak tarihle ilgili bir konuda yazı yazmamın doğruluğu tartışılabilir. Bu konuda kendime izin vermemin nedeni Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’e bezdiri (mobbing) uygulamış olmasıdır. Bezdiri ise psikolojinin konusudur.
ENVER PAŞA’NIN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ
Enver Paşa 1881 doğumluydu. Hayata iyi yetişmiş bir Osmanlı subayı olarak atılmıştı, İttihat ve Terakki’nin kurucularındandı. Küçük rütbeliyken yine bir subay olan Niyazi Bey’le birlikte Sultan Hamid’in istibdat yönetimine karşı Balkanlar’da dağa çıkmıştı. Toplumun gözünde ikisi de birer hürriyet kahramanıydı. Annem Sabahat Dökmen’den öğrendiğim kadarıyla İttihatçı gençler İstanbul sokaklarında, “Niyazi ile Enver/oldular halka rehber/Türk oğlu Türkler/mert oğlu mertler” diye bağırarak dolaşırlarmış.
Enver Bey, İttihat ve Terakki’nin bir numaralı ismi olduktan sonra hızla yükselmiş 15 Aralık 1913’te albaylığa, 3 Ocak 1914’de tuğgeneralliğe terfi ettirilmiştir. (Veya kendi kendini ettirmiştir.) Kısa sürede savunma bakanı, genelkurmay başkanı olmuş, ardından bir ihtilalci olarak devletin başına geçmiştir. 1915’te korgenarel, iki yıl sonra da orgeneral rütbesi almıştır.* Enver Paşa vatansever, zeki ve çalışkan bir insandı ancak çok hızla yükselmişti, aldığı rütbelerde tecrübe kazanması, pişmesi mümkün olmamıştı.
Üstelik kararlarını ince ve akılcı hesaplar yaparak değil heyecanlı yapısıyla hızla, yeterince planlamadan verirdi. İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’na tek başına sokmuştu. Kendisiyle aynı dönemde yetişen pek çok subay, örneğin Mustafa Kemal veya Kazım (Karabekir) ise kılı kırk yaran hesaplar yaparlardı. Enver Paşa bir gün Binbaşı Kazım’a (Karabekir), “Kaşımdaki beyaz noktanın cihangirlik işareti olduğunu söylüyorlar, ne dersin” diye sorar. Kazım ise, “Lütfen bu tür kehanetlere inanmayın, bir kurmay subay gibi düşünün” der.
Kaynaklardan edindiğim izlenime göre Enver Paşa ve ailesi, parayla satın alınamayan dürüst insanlardı. (Büyük bir ihtimalle Kut-ül Amare’de amcası Halil Paşa düşmanın rüşvet teklifini değil, zaferi tercih etmişti.) Onların, özellikle Enver Paşa’nın zaafı hızla yükselip başa geçmekti. Fakat yükselme isteği haksızlıklara yol açıyordu. Enver Paşa genç yaştaki kardeşi Nuri’yi, amcası Halil’i ve devlet memuru olan babasını paşa yapmıştı.
Enver Paşa’nın yükselme hırsının bir başka göstergesi kendisine rakip olarak gördüğü Mustafa Kemal’e bezdiri uygulamasıydı. Bugünkü psikoloji bilgimizle baktığımızda Enver Paşa, Mustafa Kemal’i ordudan istifanın eşiğine getiren ciddi bir bezdiri uygulamıştı. Sovyetlere sığındıktan sonra da Sakarya Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in başarısız olma ihtimaline karşı Kafkaslarda beklemişti. Anadolu’nun kurtulmasını ancak kurtarıcının kendisi olmasını istiyordu.
Anadolu’ya geçme fırsatı bulamayınca, muhteşem ama iyi planlanmamış duygusal bir çabayla Orta Asya’daki Türklerin bağımsızlığı için savaştı. Yeterli askeri yoktu şehit edildi. Enver Paşa, Türk ve İslam dünyasında derin izler bırakmıştı, çocuklara adı verilmişti. Bunlardan birisi Enver Sedat’tı.
MUSTAFA KEMAL’İN VEFASI
Bir gece Çankaya’daki akşam sofrasında birisi Enver Paşa’yı eleştirmeye başladı, devleti Birinci Dünya Savaşı’na sokmuştu, Sarıkamış’ta binlerce askerin donmasına yol açmıştı. Atatürk bu konuşmayı keserek, “Enver bir güneş gibi doğmuş, bir güneş gibi batmıştır. İkisinin arasını tarihe bırakalım” demişti. Çünkü Atatürk galipti, güçlüydü, bezdiriye uğrayanların genelde yapamadıkları şeyi yapmış yeteneğiyle, kişiliğiyle ayakta kalmıştı ve kimseye küs değildi. Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’ya, Kut-ül Amare’deki zaferinden ötürü Kut soyadını vermişti.
NOT:
Bu makale, Üstün DÖKMEN‘in 30 Temmuz 2023 Pazar günü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “ENVER PAŞA” yazısından alıntılanmıştır.
Yazının kaynakları: