Sevr Antlaşması, Osmanlı hükumeti tarafından onaylandığı sırada üzerinde güneş batman imparatorluk olarak bilinen İngiltere Başbakanı Lloyd George parlementoda “Turkey is no more(Türkiye artık yoktur.)” diyordu. Yani Batı’nın Megali İdeası gerçekleşmiş, Türkler Balkanlar’dan kovulduğu gibi Anadolu’dan da kovulma noktasına getirilmişti. Bilindiği gibi Sevr Antlaşmasına göre, Osmanlı Devleti’ne İç Anadolu bölgesiyle sınırlı bir yaşam alanı tanınmaktaydı. Bu yaşam alanının en büyük mimarı ise Llyod George idi.  Fakat İngiltere Başbakanı şunu atlamıştı: Türk Milletinin artık kaybedecek bir şeyi kalmadığı, elinde sadece vatan dediği toprak parçasının kaldığı ve onu korumak için her şeyi yapacağı. Ki sonuç da öyle oldu. Türk Milleti varlık ve yokluk mücadelesini verdi Anadolu’da ve onu kazandı.

Türk Milleti Anadolu’da o büyük mücadelesini verirken kendisine bir önder seçti: Mustafa Kemal Paşa. Henüz Atatürk yani Türklerin Atası değildi. Osmanlı Devleti’nin bir subayı olarak I.Dünya Savaşı’ndaki harplerde nasıl ülkesini müdafaa ettiyse, askerlik mesleğinden ayrılıp sivil bir şekilde milletin bağrına sığınıp üstlendiği sorumlulukla Milli Mücadelede de ülkesini aynı titizlik ve vatanperverlikle müdafaa etti. Hayatı cephelerde geçti. Elini taşın altına koymaktan çekinmedi hiçbir zaman ve başta onun ve yanındaki önemli eylem adamlarının icraatlarıyla yeni bir ülke inşaa edildi ve adına Türkiye Cumhuriyeti denildi. LIyod George’a inat “Turkey will always be here(Türkiye daima olacak.)” diye kafa tuttu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan yeni rejim ve sistem bir kabine krizi neticesinde kurulmuş gibi görünse de Atatürk’ün uzun zamandır gönlünde yatan bir sistemdi cumhuriyet. Atatürk dünyada imparatorluklar çağının bittiğini görmüş ve buna uygun hareket etmişti. Yeni kurduğu sistemin ise bir ideolojisi, değerleri, nitelikleri vardı ki bu sistemi -kendi çağındaki Faşist İtalya ve Nazi Almanyasının aksine-  Atatürk öldükten sonra bile ayakta tutan niteliklerdi bunlar. Bu nitelikler hala Türkiye Cumhuriyeti’nin ihtiyacı olan ve onu ayakta tutacak olan niteliklerdir. Bu nitelikler ve vasıflar uzun uzadıya anlatılabilir fakat şunu unutmamak gerekir: Türkiye Cumhuriyeti, sömürgeleştirilmiş, bütün vücudu ahtapot gibi emperyalist ülkelerce sarılmış bir siyasi yapının üzerine silahla, kanla temel ilkesi “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla kurulmuştur. Bu kuruluşun da ana mimarı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 98’inci yılını kutluyoruz bu yıl. Her geçen yıl Atatürk’ü daha çok arıyor,özlüyor ve ona daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Yaklaşık 83 yıl önce aramızda aramızdan ayrıldı kendisi. Bizim ondan sonra gelenler olarak O’nu geçmemiz, ondan daha bilgili, daha ileri olmamız gerekirdi ama O, hala 83 yıl önceki haliyle bile bizden çok ileride ve bizim onun ideallarine yetişebilmemiz için ne kadar zamana ihtiyacımız olduğunu kestirmek zor. Bu yüzden, Atatürk’ün ideallarinin bizden, mevcut halimizden çok ileri olduğu ve bu ideallarin doğruluğu her geçen gün ortaya çıktığı için çağı okuyarak ve çağa ayak uydurarak O’nun yolundan gitmekten başka çaremiz yok. Cumhuriyetimizin 98’inci yılı kutlu olsun, Atatürk’ümüzün ideallarine sıkı sıkı sarılan ve içselleştiren herkese selam olsun.

“Turkey will always be here.”