• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Murat KAVAK
Murat  KAVAK
duygukurami@gmail.com
Aslan yürekli bir yiğit: “GÖRDESLİ MAKBULE”
  • 0
  • 372
  • 30 Ekim 2019 Çarşamba
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

Yıl 1902, Osmanlı’nın en çalkantılı günlerinde Manisa‘nın Gördes ilçesinde Abdullah Efendi, yeni doğmuş kız bebeğini kucağına aldığında buruk bir mutluluk yaşıyordu. Erkek evlat bekliyordu Abdullah Efendi. Minik bebeğe şefkat dolu gözlerle bakarken, baba duasıyla bu minik yavruya hayır duaları ediyordu. Ege’nin baharıydı. Abdullah Efendi elinde tuttuğu bu minik bebeğin aslan gibi bir yürek taşıdığından habersizdi. Adını Makbule koydu.

Çocukluğunun ilk yılları Gördes’in tozlu topraklı sokaklarında, fakir düşmüş bir milletin evlatlarından biri olarak geçti. Makbule daha çocukken Ege’nin efelerine özenir, silah kullanan, düğünlerde harmandalı oynayan büyüklerini izler, Rus harbinde cepheye gidip savaşan kahramanların hikayelerini dinlerdi. İmparatorluğu ilk kuran Osman Gazi ve beraberindeki akıncıları hayal eder, Gördes’in etrafını saran yeşil dağların ufkuna bakardı.

Henüz 12 yaşında iken Abdullah Efendi’nin vefatı ile sarsıldı, artık bir yetimdi Makbule. 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu savaşa hazırlanıyordu. İttihat ve Terakki Partisi Talat ve Enver Paşa liderliğinde yönetimdeydi. Balkan Savaşlarının ağır yenilgisini bir türlü içine sindiremeyen halk tedirgin ve ürkekti. Gelecek belirsiz görünüyordu, seferberlik ilan edildiğinde Gördes’in yiğitleri orduya katıldı. O yıllarda öğrendi küçük Makbule silah kullanmasını ve ata binmesini. Erkeklerin savaşa katılması köyün ağır işlerini kadınların sırtına yüklemişti. Çünkü o günün dünyasında zayıfa yer yoktu.

Makbule ergenliğine eriştiğinde o günü yaşayan benzerleri gibi genç yaşta dünya evine girdi. 1920 yılında kendisi gibi yiğitle, Halil Efe ile evlendi.

1919 Mayıs’ında bahar yağmurlarıyla tava gelmiş toprak, Gördes’in dağlarını yemyeşil yaparken kimse de bahar neşesi yoktu. 15 Mayıs’ta izmir işgal edilmişti. 27 Mayıs’ta Aydın düştü. 27,000 olan nüfusu işgal sebebiyle 500 civarına düşmüş halk kenti terk ederek dağlara çıkmıştı.Yunan, yüzlerce yıldır biriktirdiği kinini kusuyor, köyleri yağma ediyor, meyve ağaçlarını kesiyor, erkekleri öldürüyor, kadınlara hatta erkek çocuklarına tecavüz edip cesetlerini yakıyordu.

O sabah Makbule, evlerine birilerin geldiğini Halil Efe’nin birileriyle konuştuğunu duydu. Tedirgindi, kocası Halil Efe, daha önce dağlarda savaştıklarını duyduğu Ege’nin dağlarında İbrahim Ethem komutasındaki Kuvayi Milliye güçlerine katılmaktan bahsediyordu. Aslan yüreğine bir ateş düştü Makbule’nin. Kocası dağlara çıkarken nasıl dururdu evde. Cesur yüreğini hangi dört duvar hapsedebilirdi, nasıl böyle bir kadere razı olurdu. Halil Efe’ye yaklaştı ve kendisinin gelmek istediğini söyledi. Hemen itiraz etti Halil Efe, bir kadının dağlarda savaşan, vur kaç taktiği ile baskınlar yapan ata binen silah kullananların arasında ne işi olabilirdi. Makbule ağlıyor yalvarıyordu Halil Efe dinlemedi onu. Silahlarını kuşandı ve diğerleriyle birlikte köyün cesur ve eli silah tutanlarıyla birlikte İbrahim Ethem’in kuvvetlerine katılmak için köyden ayrıldı. O daha gözden uzaklaşmamıştı ki bohçasına en lazım olan eşyalarını aceleyle dolduran Makbule peşlerine düştü onların ardından. Halil Efe’in ise takip edildiğinden haberi yoktu.

O gece İbrahim Ethem’in birliklerini dağda bekleyen nöbetçiler kendilerine doğru yaklaşan bir çıtırtı duydular. Ay ışından başka hiçbir şey aydınlatmıyordu ortalığı. Makbule kara çarşaf giymişti. Karanlıkta hiç görünmüyordu. Nöbetçi silahını sesin geldiği yere doğrulttu ve bağırdı.

-Kim var orada?

Karanlıktan gelen kadın sesini duyunca neye uğradığını şaşırdı.

-Ben Halil Efe’nin Karısı Makbule ateş etmeyin.

-Bacım senin ne işin var burda gece yarısı çıldırdın mı?Hele gel şöyle çamura bulanmışsın.

Nöbetçi ateşin başına oturmuş uyumaya hazırlanan kalabalığın  yanına götürdü Makbule’yi. Halil Efe onu görünce neye uğradığını şaşırdı, alevlerin aydınlattığı yüzünün kıpkırmızı kesildiğini kimse görmedi.

-Makbule ne işin var burada?

-Halil Efendi dur beni dinle.

Kalabalık bu olağandışı tablo karşısında şaşırmış,gördükleri karşısında saygıyla karışık bir hayranlıkla onları izliyordu.

-Seni takip ettim ben siz savaşırken orada oturamam ölürüm o zaman.

-Hayır yarın seni köye geri götüreceğim kadın kısmının ne işi var burada?

O güne kadar kocasına hiç isyan etmemiş Makbule kendini toparladı.

-Benimde elimden iş gelir.Bulaşıklarınızı yıkar yemeklerinizi yaparım. Elimdem ne gelirse onu. Ne olur beni gönderme.Öldürürüm kendimi köyde bir başıma kalamam ben.

Halil Bey oturanlara baktı. Ne yaptıysa ikna edemedi Makbule’yi. Kalabalığında onayıyla birliğe katıldı Makbul’e.

İbrahim Ethem’in komuta ettiği akıncılar müfrezesi iki koldu. Halil Efe bu kollardan birinin komutanıydı. Makbule ilk günlerde askerlere hizmet ediyor, dereden su getiriyor, tabak çanakları yıkıyor, elinden ne gelirse canla başla yapıyordu. Akıncıların bir Yunan birliğine yaklaştığı saldırı hazırlığı yaptığı günün öncesinde Halil Efe tekrar rica etti, Makbule’ye artık geri dönmesi gerekiyordu çünkü ne atı ne silahı vardı, bu halde kendileri için bir yükten başka bir şey değildi. Ertesi sabah Makbule’yi geri gönderme kararı aldı. Yunan birliklerine çok yaklaşmışlardı.

O gece Makbule yanına bir bıçak alarak kara çarşafıyla sessizce birlikten ayrıldı.Ağaçların arasında saatlerce ilerledi.Gece saat ikiydi.Yunan birliklerinin bulunduğu dağlarda arama yapan küçük bir kolun nöbetçilerinin bulunduğu yere yaklaştı.Bıçağını çıkardı ve gecenin karanlığında nöbet tutan Yunan askerinin arkasından sokulup ani bir hareketle askerin gırtlağını kesti.Silahını ve atını aldı,geldiği yoldan sessizce geri döndü.Şafak sökerken atının üzerinde omuzunda Yunan silahıyla onu görenlerin neredeyse şaşkınlıktan dilleri tutulacaktı.Atının üzerinde Makbule silahını havaya kaldırdı ve bağırdı.

-İşte at ,işte silah artık bende savaşacağım.

İbrahim Ethem Bey Gördesli Makbuleyi şöyle anlatıyor:

”Kendisi siyah pantolon, ceket ve uzun bir manto giyer, ayağında daima çizme ve başında da siyah başlık ve daima örtülü olup, yalnız gözleri meydanda bulunurdu. Kısa bir Japon filintası taşır ve düşmandan itinam olunmuş güzel bir doru ata biner ve daima müfrezenin dümdarı (artçısı) olarak kalırdı”

Gördesli Makbule Sakarya savaşının hemen ardından Yunan birliklerince Sındırgı-Akhisar-Gördes üçgeninde eşi Halil Efe’nin yanında birliği çembere alınınca göğüs göğüse süren çatışmada siperden çıktı,düşmana hücum etti.Bir Yunan mermisi buldu onu tam alnından vuruldu ve toprağa düştü.Ege’nin dağları ağladı ardından.Şehit olduğu yere gömüldü.

İbrahim Ethem o anı şöyle anlatıyor.

“22 yaşında olan genç Gördes kızımın gür ve kumral saçları başından ileri yere uzanmış, zalimi düşman kurşununun akıttığı beyni bu uzun saçlar üzerine bir nur gibi akmış, hayat doymak değil, hayatın zevkini henüz tatmaya başlamış ve görmüş, gözleri yarı açık, süzgün ve ağlar bir vaziyette…”

16 Mart 1922‘de şehit olduğunda henüz 20 yaşındaydı….


Murat KAVAK – 2019

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.