ELİF GİBİ BAŞLAYIP ELISABETH GİBİ BİTİRMEK -Özsel Varoluşun Yitimi- |
Her varlık, onu o şey yapan şey açısından, yani özü, tözü, cevheri açısından tanımlanmaktadır. Bu bağlamda insanı insan yapan şey, ister Tanrısal isterse doğal bir belirlenmişlik olsun bilinç ve değer sahibi bir varlık olmasıdır. Nitekim İnsan, diğer canlılardan farklı olarak bir değerler dünyası içine doğmakta ve hem değer üreten vasfıyla hem de varlığın öz niteliği olan değişim olgusuna bağlı olmasıyla bu değer dünyasını sürekli olarak güncellemektedir. Değer, eylemlerin ve kişilerin bir özelliği olarak, insanın hem kendisine hem varlığa kattığı bir bilinç boyutudur.
Varoluş, oluş halindeki bireysel varlıkların tarihselliğine ve süreç halindeki ontolojik yapılarına atıf yapan bir kavramdır. Öz ise söz konusu bu varoluştaki temel ilkeyi, değişmeyen ana niteliği temsil etmektedir. Bu bakımdan insanî varoluş, özsel bir varoluştur. İnsanî varoluşun özselliği, insanın binlerce yıldır hiç değişmeyen niteliklere sahip bir varlık olduğu kabulüne dayanmaktadır ve bu anlamda manidardır. Ancak “özsel varoluş” ifadesi, onun tüm belirlenmişliklerden bağımsız, özü olmayan bir varlık olduğu iddiası açısından paradoksaldır. Ben, insanî varoluşun özsel bir varoluş olduğu ön kabulünden hareket edeceğim. Bu bağlamda onu özüne yabancılaştıran ve kendinden uzaklaştıran varoluşlara da “fenomenal varoluş” diyeceğim. Varlığı anlama ve anlamlandırma çabasını yansıtan var olmak nedir? Gerçekten var olan nedir? tarzındaki kadim sorular, Herakleitosçu paradigmanın -her şey, değişme olgusunu yöneten ve kendisi değişmeyen evrensel bir “öz”e “logos”a göre oluşmaktadır- giderek hâkim olduğu, oluş ve değişimin her şeyi bütünüyle kuşattığı, özsel varoluşların fenomenal varoluşlara kurban edildiği günümüz dünyasında aktüelliğini korumaktadır.
İnsanî varoluş açısından özsel bir varoluş, elif gibi olmayı gerektirir. İnsan, varlık skalasında elif gibi baştadır. Zorluklar karşısında ve doğayla mücadelesinde elif gibi dimdik ayaktadır. İnsan, elif gibi omurgalıdır. İnsanın, aklı başında, ayağı yere sağlam basan olması, onun bilinç, bilgi, bilgelik, bilimsellik ve mantıksallığını temsil etmektedir. Yine insanın, duygu, düşünce, değer, inanç, niyet ve eylemleri açısından elif gibi düz olması, onun doğruluk, dürüstlük, ahlaklılık ve erdemliliğini temsil etmektedir.
Bu bağlamda “Elif gibi olmak”, tarihsel bir ahlakî anlam taşımaktadır. Nitekim geleneksel toplumlarda ahlaki eylemi belirleyen ortak ahlak kriterlerinin kökenini oluşturan en temel mekanizma dinin şekillendirdiği vicdandır. Vicdan, eğriyi doğrudan ayırmanın ve denge halindeki düzlüğün sembolüdür. Buna karşın sekülerleşmeyle birlikte dinin belirleyici ve düzenleyici güç olma özelliğini önemli ölçüde kaybettiği modern toplumlarda bu fonksiyonu, bireysel tercihler ve finansal (rakamsal) değerler icra etmektedir. Nitekim Descartes’in “ben“i, modernizmin, bireycilik (individualizm) eksenli bir toplumsal yapı oluşturmasına imkân hazırlamış; bireyciliğin esas olduğu toplum yapısı olarak modernizm de bireyin kendi rasyonel değerlerini yaratmasına imkân sunmuştur. Bu durum, değerlerin birden çok, rölatif, bireysel ve köksüz olmasını beraberinde getirdiğinden modem toplumlarda “değersizleşme” ve “yabancılaşma” gibi değer bunalımları yaşanmıştır.
Son zamanlarda özellikle kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayan ya da muhafazakâr olarak tanımlananlara benzeyen kimi insanların sosyal medyadaki “fenomenal varoluşlarına” şahit olmaktayız. Bu tiplerin ortak özelliği, söz konusu fenomenal varoluşlarına İslamî bir kılıf içerisinde “elif” gibi başlamış, varoluşlarını İslâmî olmayan bir mecrada “Elisabeth” gibi tamamlamış olmalarıdır. Bunların “Muhafazakâr İslamcı” olarak anlaşılmaları,
sahip oldukları dinî ve ahlâkî hassasiyetlerden değil; giydikleri konsept kıyafetlerde başörtüsünün, kullandıkları aksesuarlarda dinî sembollerin, paylaştıkları fotoğraf ya da videolarda dinî ifadelerin yer almasındandır.
Değer bunalımı yaşıyor olmaları ise israfın haram olduğu bir dine mensup oldukları halde, ultra lüks bir hayat yaşayıp, şatafatlı düğün, sünnet, mevlid, nişan törenleri yapmalarından ve bunu pervasızca göstermelerinden anlaşılmaktadır. Komşusu açken tok tepinen, ya da horul horul zıbaran, semiren tiplerdir bunlar.
Neredeyse bir moda haline gelen ve İslamî değerlerin sadece bir araç olarak kullanıldığı, kapitalizmin ve hazcılığınsa amaç olarak kendini gösterdiği bu yaşantıların sosyal medyada her cinsten ve her yaştan modelleri bile var. Örneğin instagramda milyon takipçisi olan bir bayan, eşi ve çocuklarıyla geçirdiğini iddia ettiği eğitici, eğlendirici, olumlu, başarılı tüm günlük yaşantılarını şatafatlı, lüks bir ev ortamında dini semboller, ritüeller eşliğinde an be an fotoğraflayıp piyasa malı haline getirmekte ve çocuk eğitimi konusunda yazdığını iddia ettiği kitapların reklamlarını yapmak suretiyle buradan yüklü miktarda gelir elde etmektedir. Gerçekte mümkün olmayan bu “fenomenal varoluş”a heveslenen ya da yaşanmamışlıklarla dolu hayatlarını bu görüntüler üzerinden teskin etmeye çalışan takipçiler ise bu çarkın tüketicileri konumunda çeşitli ruh halleriyle mahvolmaktalar. İnstagramdaki başka bir fenomenal varoluş ise “yeni evlenen genç kız” modelidir. Bu örnekte de yüzbinlerce takipçisiyle “başörtülü” genç kız, birbirinden güzel, pahalı, markalı, rengârenk elbiseler giymekte; en pahalı makyaj malzemeleriyle yaptığı full-makyajıyla, rujuyla, ojesiyle beş vakit selfi çekmekte; marka çantalarını, ayakkabılarını, gözlüklerini, takılarını her seferinde kıyafetine göre değiştirmektedir. Bu genç kız, bir ara “elif gibi sevdiğinden” bahseden bir resim paylaşır. Bu resimde caminin avlusunda yakışıklı, kirli sakallı, takım elbiseli “muhafazakar erkekle” göz göze geldiğini anlatan genç kız, bir sonraki paylaşımında şatafatlı bir nişan töreniyle “I said yes” paylaşımını yapar. Resimde dini nikah es geçilmez, erkek “gümüş alyans” takmış ve eller duaya açılmıştır. İlerleyen paylaşımlar şatafatlı ve pahalı düğün alışverişleri, mekan seçimi, dış çekimli düğün fotoğrafları ve klibidir. Düğün sonrası paylaşımlar devam eder, balonlarla süslenmiş ve “Bride” yazısıyla kombin edilmiş zifaf odasında sabahlıklarıyla poz veren genç kız paylaşımın altına “bu gece bana dua edin” diye yazar.
Bu ve buna benzer fenomenal varoluşlar, içi boş, sahte, vicdansız, ruhsuz, inançsız ve tamamen gösterişçi hazcılığın eseridir. Dolayısıyla insanî ve İslamî öze yabancıdır. Bu anlamda özsel varoluşun yitirilmiş halidir.
Elif gibi başlayıp Elisabeth gibi bitirmektir…
M. Caner ILGAROĞLU – 2019/Aralık
Bu güncel ve ciddi anlamda değilmesi gereken noktalardan birine yapmış olduğu içten değinmelerle süslemiş olduğu yazı için teşekkürlerimi sunar.
Hiç şüphe yok ki bu mesaj ulaşması gereken kesime ulaşır fakat bu kesim bunu okusada süslenmiş dindar birazda laik cümleleri ile ve cahil dogmatik tavrı ile saldırcaklardır.
Elinize sağlık hocam.
Teşekkür ederim. Sağolun
Güzel bir konuya değinmişsiniz Hocam, Allah sonumuzu hayır eylesin, hayreylesin
Amin. Allah razı olsun
Hocam çok önemli noktalara dikkatĺeri çekmişsiniz Allah razi olsun. Allah kimseyi kendi değerlerini anlamayacak kadar ruhsuz kılmasın.
İlgi ve alakaniz için teşekkür ederim