• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Tarih / History
Tarih /  History
thehistorian3409@gmail.com
Cumhuriyet’e Karşı İki Hareket
  • 0
  • 320
  • 29 Ekim 2020 Perşembe
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

Milli Mücadele’nin dış güçlere karşı olduğu kadar iç güçlerle, iş birlikçilerle, saltanat yanlılarına karşı olduğu bir gerçektir. Bu yazıda Milli Mücade’de dış güçlerle mücadele edilirken, iç muhalefete karşı nasıl mücadele edildiğinin, Osman Selim Kocahanoğlu’nun tabiriyle “ileriyi geride arayanlar”ın Mustafa Kemal’i tasfiye etme veya etkisiz kılma girişimlerinin iki örneğini belirtmek istiyorum.

Lozan müzakelerinin devam ettiği sıralarda bir gün Vekiller Heyeti Başkanı Rauf Bey Mustafa Kemal’in TBMM’deki başkanlık odasına gelerek Gazi Paşa’yı Refet Paşa’nın Etlik’teki bağ evine akşam yemeğine davet etti. Yemekte Refet Paşa, Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Mustafa Kemal Paşa bulunacaktı. Bir araya geldiklerinde hatır sormalar bittikten sonra Rauf Bey Gazi’ye dönüp şöyle dedi:

“Kemal, davetimizi kabul edip geldiğin için teşekkür ederiz. Seninle baş başa konuşmak istediğimiz bir konu da var, bugün seninle o konuyu da görüşmek istiyoruz.”

Zaten bu yemeğin altında bir şeylerin yattığını sezen Gazi Paşa soğuk kanlı bir şekilde şu yanıtı verdi:

“Buyrun konuşalım. Mesele nedir?”

Rauf Bey bu cevabın ardından şöyle devam etti:

“Kemal! Bu meclis senden korkuyor kardeşim. Millet vekilleri o yüzden sana değil, Vekiller Heyeti Başkanı olarak bana geliyorlar. Kafaları karışık. Bu yemekten haberleri de var. Seninle görüşmemizi de zaten onlar istediler.”

Gazi:

“Neyimden korkuyorlarmış?”

 Rauf Bey:

“Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular giderek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki eline fırsat geçse senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını düşünüyorlar”

“Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. En çok sen çaba gösterdin, öne atıldın, kurtardın, biz de sana yardım ettik. Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre kardeşim artık emaneti sahibine iade etmenin zamanı gelmiştir.” 

Mustafa Kemal Paşa şu soruyu sordu:

“Peki Rauf, Sultan Vahdeddin için ne düşünüyorsun?” 

Rauf Bey cevap verdi:

“Kemal, benim babam padişahın başmabeyncisiydi. Babamın boğazında padişahın ekmeği var. Şimdi o ekmek benim boğazımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Üstelik benim rejim sorunum da yok. Madem sordun söyleyeyim: Padişah bir İslam Halifesi, ben bir müslümanım. Dini terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım. Kaldı ki Kemal, o makamlar uhrevi makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. Bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakiyet yönetimidir cumhuriyet değil. Bu topraklarda bin senedir bir kişi “otur”  dedi herkes oturdu, “kalk” dedi kalktı. Çünkü onlar kendilerini “ümmet” görüyorlar, sen ise “millet” diyorsun. Onlar kendilerini “kul” kabul ediyor, sen “yurttaş” diyorsun. Böyle gitmez. Benim kişisel görüşüm budur.

Gazi, Refet Paşa’ya döndü ve sordu:

“Sen ne düşünüyorsun Refet?”

Refet Paşa şu sözlerle cevap verdi:

“Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum Paşam”

Ardından destek alabileceğini düşündüğü yakın dostu Ali Fuat Paşa’ya dönen Gazi, şöyle dedi:

“Senin görüşün Fuat?”

Ali Fuat Paşa ise Gazi’nin yanında durmaktan ise ondan kaçmayı tercih etti:

“Paşam! Biliyorsunuz uzun süredir Moskovadayım, durum hakkında fazla bilgim yok. İzin verin birkaç gün düşüneyim, yanıtımı sonra veririm.”

Mustafa Kemal Paşa devam etti:

“Peki anladım… Benden ne yapmamı istiyorsunuz?”

Rauf Bey yanıt verdi:

“Yarın kürsüye çık bunları yapmayacağına dair millet önünde söz ver.”

Gazi bir kağıt istedi, fakat evde kağıt yoktu. Sigara paketinin kapağını kopardı ve arkasına “Günü geldiğinde Padişahla ilgili kararı en yüce yürütme organı olan TBMM verecektir.” ifadelerini yazdı ve sordu Gazi:

“Bu sizi ve Meclisi tatmin eder mi? Bunu yarın çıkıp okusam, sizce meclis tatmin olur mu?” 

Rauf Bey bundan memnun oldu ve bunu yarın kürsüden okumasını istedi. Mustafa Kemal Paşa söz verdiği gibi çıkıp bu ifadeyi kürsüden okudu ve meclisi rahatlattı. Fakat henüz yalnızdı. İsmet Paşa Lozan’da mücadele vermekteydi. O gelene kadar beklemeliydi.

23 Nisan 1920’de açılmış olan meclis yasama süresini doldurmuş ve 1921 Anayasasına göre seçimlere gidilmesi gerekmekteydi. Çünkü 1921 Anayasasına göre iki yılda bir seçim yenilenmekteydi. Bunu fırsat bilen muhalif kesimden Samsun’dan Emin Bey, Erzurum’dan Necati Bey, Mersin’den Çolak Selahattin  Mustafa Kemal Paşa’yı meclis dışı bırakmak için seçim kanununda değişikli teklifinde bulundular(25 Kasım 1922). Bu değişiklik teklifi şu şekildeydi:

Bundan böyle milletvekili adayı, adaylığını koyduğu yerde en az beş seneden beri oturuyor olmalıdır.

Millet vekili adayının doğum yeri Misak-ı Milli sınırları içerisinde olmalıdır.

Bu teklifin doğrudan Mustafa Kemal Paşa’yı hedef aldığı açıktı. Önerge Meclis oturumunu yöneten Dr. Adnan Adıvar tarafından incelenmek üzere ihtisas kominsoyonuna havale edildi. Bunun üzerine Gazi ayağa kalktı ve şu sözler ile bağırdı:

“Bu önerge benim şahsımla ilgilidir. Ben TBMM başkanıyım. Millet Meclisi’nin başkanıyla ilgili bir önergede ne yazıyor, millet bunu bilmek ister ve bu hakka sahiptir. Önergeyi okuyun, millet duysun” diye bağırdı.

Daha sözü bitmeden kürsüye fırladı ve konuşmasına şöyle devam etti:

“Efendiler! Bugüne kadar ne yaptıysam Türklük adına ve İslam adına yaptığıma ve iyi şeyler yaptığıma inanıyordum… Kendi kurduğum Meclis’in içinden, sayıları üç beş de olsa millet vekilinin  bir gün çıkıp beni en doğal yurttaşlık haklarımdan, seçme-seçilme haklarımdan mahrum etmeye çalışacağını, cephelerde gırtlak gırtlağa savaştığım düşmanlarımdan bile beklemezdim… Doğrudur ne yazık ki doğum yerim, bugünkü sınırlarımız dışında kalmış bulunuyor. Ancak siz bilin, millet de bilsin ki Selanik tek kurşun atılmadan Hükûmet tarafından Yunan’a teslim edildiğinde ben bir başka yurt köşesini savunmak üzere Derne’de, Bingazi’de Trablusgarp cephesinde savaşıyordum… Efendiler! Hiçbir seçim bölgesinde sizce bilinen sebeplerden ötürü 5 yıl oturmadım. Eğer bu önergeyi hazırlayan  3 milletvekilimizin belirttiği gibi her yerde 5 yıl kalsaydım, ben o zaman Derne’de, Bingazi’de olamazdım. Filistin’de, Sina Çöllerinde, Suriye’de olsam, o zaman Çanakkale’de, Kafkaslarda, Sakarya’da, Dumlupınar’da olamazdım. Ama ben oralarda olmasaydım bu efendilerin de doğum yerleri Allah korusun Misak-ı Milli sınırları dışında kalırdı. Şimdi bu efendilere soruyorum: Bu efendiler seçim bölgelerindeki halkın ciddi olarak düşünce ve duygularını mi dile getiriyorlar? Yani millet, bu efendilerle aynı düşüncede midir? Efendiler! Beni yurttaşlık haklarımdan  yoksun kılma yetkisi, bu efendilere nereden verilmiştir? Bu kürsüden resmi olarak size ve bu efendilerin seçim bölgelerindeki halka ve bütün millete soruyorum.”

Bu konuşma TBMM duvarlarında yankılnırken kimseden çıt çıkmıyordu. Gazi hışımla kürsüden inmiş, bunun üzerine Erzurum mebusu Hüseyin Avni Ulaş kürsüye gelip önergenin yanlış anlaşıldığını, önergenin böyle bir amacının olmadığını açıklamak zorunda kalmıştı. Keza önergeyi hazırlayan 3 mebus da önergenin Gazi’yi hedef almadığını izah etmeye çalışmışlardı.

Sonrasında ise Türk Milletinin Mustafa Kemal’e sahip çıktığını görüyoruz. Örneğin; Erzurumlu dadaşlar: “Paşam sen Selanikli olduğun kadar Erzurumlusan. Koyasan adaylığını Erzurum’dan seni buradan meclise sokak.” diyolardı telgraflarında.

Dolayısıyla bu seçim kanunu değişikliği gerçekleşmedi ve oyun bozuldu.

Bu iki örnek Cumhuriyetimizin onlar sayesinde değil, onlara rağmen kurulduğunu açıkça göstermektedir.

NOT:

Bu iki örnek ayrıca, Meclis içerisinde salt Kemalist bir yapı olmadığını, farklı görüşlerin de Mustafa Kemal’e karşı ciddi bir muhalafet ettiklerini de ortaya çıkarmaktadır.


Ekim/2020

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.