AYDINLARA BİR ÇAĞRI |
Beyaz Zambaklar Ülkesinde isimli meşhur kitapta anlatılan meselelerle ilgili bir kişi özellikle dikkat çeker: Johan Vilhelm Snellman.
Kimdir peki bu Johan Vilhelm Snellman?
Hemen söyleyelim.
1806 ile 1881 yılları arasında yaşamış bir Finlandiya düşünürü, filozofu ve öğretmenidir ki asıl ünü Fin kültürünün yaratılmasında üstlendiği “halk öğretmeni” misyonudur. Hayatını Finlandiya’nın maddi ve özellikle manevi anlamda kalkınmasına, kültürel olarak batının üstün toplumlarına denk hale getirilmesine adamıştır. Kalkınmayı maddiyattan ziyade fikri, kültürel kalkınma olarak ele almıştır. Yani en büyük savaş cehalete karşı verilen savaştır demiştir. Snellman’ı okurken aklıma hiç şüphesiz sizin de aklınıza gelen kişi geldi: Mustafa Kemal Atatürk. Snellman’ın mücadelesine baktığımızda Atatürk’ün verdiği mücadeleye ne kadar benzediğini görebiliyoruz. Atatürk’ün Beyaz Zambaklar Ülkesinde isimli eserin üzerine niçin bu kadar durduğunu anlamak zor değil.
Bu yazıda dikkat çekmek istediğim nokta Snellman’ın mücadelesinin bir kısmını oluşturan toplumun aydınlanması sürecinde aydına düşen rolle ilgili Snellman’ın görüşleridir. Snellman’ın toplumda aydına yüklediği misyonu kendisinden dinleyelim:
“Aydın olmak, modaya uygun elbise giymek, modern şapka takmak ya da kolalı gömlek taşımak değildir. Aydın kişiler halkın beynidir. Halk iyi bir maaş alasınız sonra da akşamları kahvehanelerde iskambil veya domino masasının başına geçip eğlenesiniz diye iyi bir eğitim vererek okutmamıştır sizi. Böyle davrananlar gerçek aydın değildir, aydınların küflenmiş olanlarıdır.
Okumuş insanlar halkın aklını geliştirmek vicdanını uyandırmak ve halk idaresini güçlendirmekle yükümlüdür. Köylüleri, işçileri ve toplumun aşağı tabakasını nasıl daha iyi yaşayabilecekleri konusunda eğitin!
Halka hayatın değerini anlamayı ve onu korumayı öğretin. Bizim çorak topraklarımızda da köylü ve işçilerin daha rahat daha sağlıklı daha elverişli bir hayat yaşayabileceklerini anlatın.
Halka nasıl çalışmak gerektiğini öğretin. Ucuz ve mütevazi ama daha iyi binaların nasıl yapılabileceğini gösterin. Kendilerinin ve çocuklarının sağlıklarını nasıl koruyacaklarını anlatın. Mutlu bir aile hayatının nasıl kurulabileceğini, erkeğin kadına ve kadının erkeğe nasıl davranacağını ve çocukların nasıl eğitileceğini öğretin.
Halkı düzen ve disiplin ile çalışmaya alıştırın. Kendisinin ve başkalarının haklarına saygılı olmayı öğretin. Bütün bu konularda halka bizzat örnek olun. Hem kendi içinizde hem de halk ile ilişkilerinizde sözünüzle davranışınızla halkın öğretmeni olun.
Bütün Suomi(Finlandiya) büyük bir ailedir unutmayın. Bütün vatanı da öyle düşünün. Fakir bir oduncu, kantarcı ya da hizmetçi dul kadın fark etmez, unutmayın ki bütün Fin halkı kardeşinizdir.
Onları eğitmek ve büyük uygarlıkları yüksek halkların arasına sokmak sizin görevinizdir.
Unutmayın ki halkın cahilliği, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, yoksulluğu sizin ayıbınızdır, kendi suçunuzdur.”
Snellman’ın Fin aydınına seslenişi bu şekildedir. Aydına yönelik yapılan bu konuşmayı Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, yani Snellman’ın bir Fin aydınından beklediklerini biz de bir Türk aydınından beklediğimizde ve bunca yıldır aldığımız sonuca baktığımızda durumumuzun vahameti ortaya çıkmaktadır.
Snellman’ın uygarlaşmaya yüklediği anlama bakalım:
“Ne zaman ki bizim küçük halkımız büyük komşularından daha yüksek bir uygarlığa sahip olur, işte o zaman tehlike atlatılmış demektir.”
İşte o yüksek uygarlığa sahip olma noktasında hangi toplumda olursa olsun aydınlara büyük iş düşmekte ve aydın üzerine düşeni yapmadıkça toplumda cehalet, ahlaksızlık, kokuşmuşluk son bulmayacaktır.
2020/Aralık