• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Durmuş AĞZIKÜÇÜK
Durmuş  AĞZIKÜÇÜK
durmusag1964@hotmail.com
BEN BU KULAKLARA GÖRE AĞIZ DEĞİLİM!
  • 5
  • 690
  • 09 Mayıs 2019 Perşembe
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

“Böyle Buyurdu Zerdüşt” adlı kitap, Nietzsche’nin büyük eseridir. Filozof, bu derin eseri, tüm değerlerin yenilenişi olarak tanımlar. Kitabın kahramanı Zerdüşt ise bu yenilenmenin dile getiricisi ve sembolü olarak özellikle seçilmiştir. Zerdüşt karakteri, bize hem İran’da kurulan bir dinin kurucusunu hem de Nietzsche’nin yarattığı bir kahramanı yansıtmaktadır.

“Zerdüşt, fiziksel sağlığın ve olgunlaşmış bir iradenin temsilidir” 

Bir dinin kurucusu Zerdüşt gibi, kurgusal Zerdüşt de otuz yaşına gelince yurdunu ve gölünü terk ederek dağlara çıkar. On yıl dağlarda yaşar; bir mağarada ruhunun ve yalnızlığının zevkini tattıktan sonra, yeniden insan olmak için bir şafak vakti dağlardan iner.

İnsanların arasına karışmaya karar veren Zerdüşt, kasabaya giden yolda bir tepenin eteğinde yaşlı dervişle karşılaşır. Bakar ki on yıl önce dağa çıkarken karşılaştığı biridir derviş… Yaşlı adam, Zerdüşt’e bakar ve onun çok değişmiş olduğunu fark eder. Dağa çıkarken “küller taşırken şimdi ‘ateş’ taşımaktadır.”

Derviş, “neden bilgeliğini paylaşmak zahmetine giriyorsun?” diye sorar. Kimsenin onu anlamayacağını ve boşuna bir gayret olacağını da ekler. Zerdüşt de buna karşılık, “derviş sen bu dağlarda ne yapmaktasın” diye sorar. O da şarkı söylediğini, ağladığını, güldüğünü, mırıldandığını ve Tanrı’ya şükrettiğini söyler.

Zerdüşt, Derviş’in söyledikleri karşısında acı acı güler:

“Bu nasıl mümkün olabilir? Bu yaşlı adam Tanrı’nın öldüğünü henüz duymamış!” diye kendi kendine mırıldanır.

Bu şaheser kitapta Nietzsche, Zerdüşt karakterini kendi felsefesini okuyucuya daha çarpıcı ve kavratıcı olarak anlatmak ve insanları kendince uyandırmak için kullanır. Bizler; korkularımızla, tutkularımızla, zaaflarımızla yaşayan varlıklar olduğumuzdan, filozof bizi Zerdüşt’e yakınlaştırmaya çalışır. Çünkü Zerdüşt, insanın kendini bütün özellikleriyle kavramasını isterken bir yandan da bizi daha yaratıcı ve daha ideal bir varlık olmaktan alıkoyan bu yönlerimizle savaşmamızı ve onları yok etmemizi de istemektedir.

“Kendinize inanmaya cesaret edin önce… Kendine inanmayan yalan söyler her zaman!” der Zerdüşt. “Kendine karşı bir zındık olacaksın, bir cadı, bir kâhin, bir deli, bir kuşkucu, bir uğursuz ve bir alçak olacaksın. Kendini yakmak istemelisin kendi ateşinde; nasıl yeniden doğmak isteyebilirsin ki önce kül olmadan?” der.

Zerdüşt,  Nietzsche’nin ideali olan “üstün insan”ı öğretmek için inmiştir dağlardan. Ve büyük bir insan kalabalığına derdini uğultular arasında anlatmaya çalışır. Acaba anlattıkları, bu kulaklar tarafından anlaşılabilecek midir? Zerdüşt yoksa en sonunda “ben bu kulaklara göre ağız değilim!” mi diyecektir?

İnsan, hayvanla üstün insan arasına gerilmiş bir iptir, uçurum üstünde bir ip. Korkulu bir geçiş, korkulu bir geri bakış, korkulu bir ürperiş ve duraklayış. İnsanda büyük olan, onun köprü olmasıdır, erek değil: insanda sevilebilecek olan, onun karşıya geçiş ve batış olmasıdır. Ben, batışın dışında bir yaşamı bilmeyenleri severim, çünkü bunlardır karşıya geçenler. Ben, büyük hor görenleri severim, çünkü bunlar büyük saygılılardır ve karşı kıyıya duyulan özlem okları. Ben, batmak ve kurban olmak için önce yıldızların ötesinde bir neden aramayanları, yeryüzü bir gün üstün insanın olsun diye, kendilerini yeryüzüne kurban edenleri severim. Ben, bilmek için yaşayan ve bir gün üstün insan yaşasın diye bilmek isteyeni severim.

Zerdüşt, insanı bir “imkân” olarak görür. Ona göre insan, hayvan ile üstün insan arasında gerili bir ip gibidir. Bir köprü düşünürsek, insan bu köprünün ortasındadır. Zerdüşt, köprünün başında hayvan olarak var olan varlığın, köprünün sonunda üstün insan olacağını düşünür. Ama bu çok da kolay değildir. Bu yüzden Zerdüşt, insanın yeniden doğabilmesi için kendi batışını hazırlaması gerektiğine inanır. Biz insanlara gösterdiği hedef budur:

“Maymun, insan için nedir? Bir kahkaha veya acı veren bir utanç. Üstün insan için insan da böyledir: bir kahkaha veya acı veren bir utanç.”

Zerdüşt karakteriyle Nietzsche, bizlere eşitsizlikleri, acımasızlıkları, zulümleri anlatır… Zerdüşt, insanları sever, ama zayıf olmayanları! Zayıf olanlar, değerlerin içerisinde boğulmaktadırlar ve onların kaderlerine başka güçler hâkim olmaktadır. Zayıflar, “değerlerin değersizliğini” kavramada sorun yaşamaktadırlar. İnsanlar, umut etmektedirler fakat bu umutları hep yeryüzünün dışıdır. Zerdüşt, umudun insanın kendisinde olduğunu bildirir insanlara. Kendimizi kurtarmak yerine birilerinin bizi kurtaracağına inanırsak ve bunun için beklersek hayatımız boyunca köprünün ortasında kalırız…

Zerdüşt, 19. Yüzyılın sonundan günümüze kadar yığınla kulağa seslendi. Görünen o ki derdini anlatmada halen zorluklar yaşıyor. Bir yerlerden bizlere bakıp şöyle fısıldadığını duyar gibiyim:

“Ben bu kulaklara göre ağız değilim!”

Sosyal Medyada Paylaşın:

5 yorum

  1. Hocam, yazınızı görünce çok sevindim…Sanırım her kulak kendi ağzından ve de en önemlisi kendi ruhundan duymali gerçekleri, belki bu yuzden zerdust’u duymuyordur, ya da duyuyor ama onun deneyimini değil kendi deneyimini onceliyordur, belki de zerdustlere gerek yoktur…en icten devrimci selamlarımla…

  2. Benim kulaklar derslerinizden çok feyz aldı sayın hocam, ellerinize sağlık yeni yazılarınızı bekliyoruz. Saygılarımla.

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.