• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Mesut ERDEMİR
Mesut  ERDEMİR
nicinfelsefe@hotmail.com
FİLOZOFLARLA HAYALİ DİYALOGLAR (5): “Henri Bergson”
  • 0
  • 382
  • 03 Şubat 2020 Pazartesi
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

Olay, alışveriş yapmak için girdiğim bir kuruyemişçi dükkanında geçmiştir. Bakkal Sefer’i tanırım. Kendisiyle bu felsefi sohbeti birebir gerçekleştirdim diyemem. Ama kendisiyle bu minvalde avam ağzıyla sohbetler yapmışımdır. Bir gün kendisine “Sezgi nedir?” diye sordum. O da bana “Sezgi kim?” diyerek soruma soruyla cevap vermişti. Bende olayı yeniden kurgulayarak size aktarıyorum.

Mesut:

Merhaba Sefer?

Bakkal Sefer:

Merhaba hoca…

Mesut:

Tuzlu leblebi alacaktım. Ayrıca sana bir sorum olacak.

Bakkal Sefer:

Buyur hoca…

Mesut:

Sence “Sezgi nedir?”

Bakkal Sefer:

Sezgi kim yahu?

Mesut:

Sezgi, içgüdü ile anlağın bir bireşimidir. Gerçeği birden kavramak istiyorsak içgüdüden yararlanmamız gerekir. Anlak ise uyku halinde olan insan bilincini uyandırır ve onu tutkulardan kurtarır. Öyle ise sezgi, kendi bilincine varmış bir içgüdüdür.

Bakkal Sefer:

Ne diyon hoca ya?

Mesut:

Bir doktor düşün Seferciğim: Hastasına teşhis koymak istiyor. Hastayı özenle inceliyor. Hastası üzerinde analizler yapıyor. Onu haftalarca denetim altında tutuyor.

Bakkal Sefer:

Kardeşim bu anlattıklarının felsefe ile ne ilgisi var. Ben bu felsefe denilen şeyi bir türlü anlamıyorum.

Mesut:

Bak Sefer, sana bir müşteri geldiğinde aşağı yukarı o müşterinin neyi alacağını veya alışveriş yapıp-yapmayacağını tahmin edersin değil mi?

Bakkal Sefer:

Hem de girişinden anlarım…

Mesut:

İşte sezgi kavramı da böyle bir şeydir. Bergson da uzun yıllarını bilime vermiş bir filozof. O anlağı(zekâ) sıkı bir biçimde kullanmadan, büyük çabalar göstermeden ve sağlam bir yöntem olmadan bilim de felsefe de yapılamayacağını hatta gerçeğin yanına bile yaklaşamayacağımızı iyi biliyor. Ayrıca gerçeği kavramada ve anlamada bilimin tek başına yeterli olamayacağını da çok iyi biliyor.

Bakkal Sefer:

Hocam istersen biraz çerez falan tartayım. Vallahi sezgi deyince benim aklıma sezgin bey geliyor. Neyse sen devam et ben nasıl olsa bir şey anlamıyorum.

Mesut:

O zaman diyaloga bir sıfır yenik başlıyorsun demektir.  Tabi ki insan her şeyi anlamaz ama en az bir şeyi anlar. Ben kaldığım yerden devam edeyim. Biraz evvel bir doktorun bir hastaya nasıl teşhis koyduğundan bahsetmiştik. Aynı zamanda doktor bütün belirtileri sıkı sıkıya araştırmıştır. Şimdi doktorun yapması gereken bir şey kalıyor: Hastalığın nedenini bir anda yakalamak, kavramak ve sezmek. Bazı doktorlar vardır ki hastalığa teşhis koyması için birkaç belirtiyi görmesi yeterlidir. Yani doktor bir yerde bir atılım, bir sıçrama yapmak zorundadır, bir güce kendini bırakmak ve bir anda kavramak, yakalamak, sezmek zorundadır. İşte Bergson buna sezgi diyor.

Bakkal Sefer:

Aslında bu anlattığınız şey bir olayla karşılaştığınızda bir süre sonra nasıl bir sonuçla  karşılaşacağınızı bilmek gibi bir şeye benziyor.

Mesut:

Tebrikler Seferius kardeşim…

Bakkal Sefer:

Ne yani nohut tarlasından çıkmadık ya insan evladıyız hocca. 

Mesut:

İstersen bu söylediklerimi biraz daha açalım. Filozofumuz matematik, doğa ve insan bilimleri alanında çalışmış olan birisidir Ne gariptir ki bu alanların gerçeği anlamada ve bulmada  tek başına yeterli olamayacağını düşünmüş ve felsefeye yönelmiştir. Peki insanı gerçeğe vardıracak yol nedir eğer böyle bir yol varsa bu yol nerededir sorularını sürekli bir biçimde kendisine yöneltmiştir.  Bergson içinde yaşadığımız evrenin sürekli bir biçimde devinim halinde olduğunu düşünür. Varlığın gerçekleşmesinin sağlayan yaşam akışı anlak (zeka) ve içgüdüyle iki doruk noktasına erişir. Yani varlıkta dinamiktir başka bir ifade ile varlık sürekli hareket halindedir.

Bakkal Sefer:

Sayın filozof bir şey sormak istiyorum: Gerçek bizim gördüklerimiz değil mi?

Mesut:

Kime göre bana göre mi Bergson’a göre mi?

Bakkal Sefer:

Ya Resullallah… Yani şimdi ben gerçek değil miyim.

Mesut:

Hoşgeldiniz sayın Bergson

Bakkal Sefer:

Bu kim lan…

Mesut:

Filozof Henri BERGSON

Bakkal Sefer:

Erikson mu?

BERGSON:

Benim adım Bergson bakkal kardeşim. Öte dünyada rahat rahat otururken , aşağıda benim felsefem ile ilgili bir tartışma olduğunu söylediler, bende atladım geldim. Ne o rahatsız mı oldun cicim…

Bakkal Sefer:

Yooo sayın filozofum (ulan hoca sen çağırdın değil mi bu herifi.)

BERGSON:

Uzun bir konuşma yapacağım. Beni lütfen iyi dinleyin. Mesut hocanın başlangıçta söylediklerini tekrar etmeyeceğim.  Bildiğiniz gibi içinde yaşadığımız evren bir devinim halindedir. Bu gerçek evreni anlamak insan için temel bir sorundur. Bizlerin ise iki bilgi kaynağı vardır: İçgüdü ve anlak (zeka).  Anlak yalnızca ölü olanı, değişmez olanı, devinimsiz olanı anlar ve kavrar. Örneğin Seferciğim bu anlak dediğimiz şey seni anlamaz.

Bakkal Sefer:

Beni zaten kimse anlamıyor. Aysel bile anlamadı Erikson efendi.

BERGSON:

Neyse… Anlak niye seni anlamaz Seferciğim, çünkü sen değişiyorsun hem de durmadan. Bundan dolayı anlak devinim içinde olanın içerisine giremez. Anlağın en iyi çalıştığı alan geometri ve mantıktır. Çünkü onlar değişmez esaslara ve kurallara göre çalışırlar. Peki anlak neden bu kadar başarısız? Nedeni şu: Evrene egemen olmak istiyor; onu anlamak için ise onu parçalıyor ve böylece dondurmuş oluyor. Aslında bilimin basit bir kuralı vardır: Anlamak istiyorsan parçala behçet. Ancak bilimin burada gözden kaçırdığı bir kavram var: Zaman. Doğa bilimleri hep zamanı kullanır ama bunu belirli bir uzay kavramı içerisinde yapar. Bilim zamanı belirli bir çizgi üstünde tutar ve onu dondurmaya çalışır. Evrende ki gelişmeyi zamanla anlayamayacağımıza göre onu ne ile anlayabiliriz. Gelişmeyi ancak süre olarak anlarsak açıklığa kavuşabiliriz.

Bakkal Sefer:

Düdüğü unuttunuz…

BERGSON:

Ne düdüğü kardeşim. Zannedersem içgüdü demek istediniz. O da anlak gibi bir bilgi kaynağıdır. Tek başına bir boka yaramaz. Hayvanlarda açık bir biçimde bulunan içgüdü bize yalnız bilgi vermez, gerçekliğin doğrudan içine götürür bizi.  Ama içgüdünün iki olumsuz tarafı vardır:Birincisi içgüdü kayıtsızdır ve çevresiyle sınırlıdır. İkincisi kendisi üzerinde düşünemez, çünkü tinsel değildir. Kendini aşıp düşünce dünyasına giremez. Anlak ona bu noktada yardımcı olur. Biraz evvel dediğim gibi gerçekliği ancak süre olarak anlarsak açıklığa kavuşabiliriz.

Bakkal Sefer:

Vallahi Eriksoncuğum ağamın bana tanıdığı süre sona eriyor. Artık ben gidebilir miyim?

BERGSON:

Bakkal efendi zaman bitebilir ama süre bitmez. Zaten lafımın sonuna geldim gitmek zorundayım yoksa benim ağa da beni fani dünyaya yeniden yollayacak. Süre nedirrrrrr? Süreyi en iyi kendimizi tam vererek bir melodiyi dinlediğimizde anlarız. Bu yaşantıda her şeyden önce maddeyi yenerek uzayın sınırlarının üstüne çıkarız ve içimizde salt bir süreyi duyumsarız. Böyle bir tam verişte zaman ortadan kalkar, süre başlar. Süreyi yaşayabilmenin koşulu ise bellektir. Bellek zaman aralıklarını yener, geçmiş şimdi olarak yeniden yaşanır. Bellekte uzay zamanı bırakıyoruz. Gerçeği anlamda anlak başarısız olduğuna göre başka bir alet bulmalıyız kendimize. Bu alette sezgidir kardeşim. Zaten filozof kardeşimiz Mesut, sezginin tanımını konuşmanın başlangıcında yapmıştı ama ben yine de kısa bir tanım yapmak istiyorum. Sezgi: Kendi bilincine varmış içgüdüdür. Gerçeği bize ancak sezgi kavratabilir. Eğer özetlemek gerekirse; gerçek hayat sürekli bir akış, hiç aralıksız durmadan değişen, gelişen bir süreçtir. Amacımız ise kesintisiz akıp giden yaşamı, anlamak ve kavramak olmalıdır. Yaşamı kavramak  onu yaşamak onun içinde olmakla mümkün olabilir. Asıl gerçek akıl veya zeka yoluyla değil, eşyayı ve hayatı, sürekli, doğrudan doğruya sezmekle olanaklıdır. Varlık bir bütündür, varlığın esasını oluşturan ise süredir. Sezgi (Entüisyon), içgüdüye benzeyen duygu, yaşamı kavramanın biricik yoludur. Sürenin sezgisine ulaşmadan bu olanaksızdır. Bunların dışında unutulmaması gereken diğer bir nokta ise mantıkçı ampristlerin savunduğu en doğru bilgi bilimsel bilgidir anlayışı doğru değildir.

Müsaadenizle yağmur kesilmişken ebedi alemime geri döneyim yoksa beni bakkal Sefer’in yanına çırak olarak gönderebilirler. Hadi hoşçakalın….

Bakkal Sefer:

Güle güle öte alemin gülü kardeşim… Güle güle…


Mesut ERDEMİR – 2020/ŞUBAT

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.