• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Mesut ERDEMİR
Mesut  ERDEMİR
nicinfelsefe@hotmail.com
DÜNYAYI DEĞİŞTİREN DÜŞÜNÜRLER (III-IV-V)
  • 0
  • 458
  • 16 Şubat 2020 Pazar
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

İlk yazımda Sadık USTA’nın “Dünyayı Değiştiren Düşünürler” serisinin 1‘inci ve 2‘nci ciltlerinin tanıtımını yapmıştım. Bu yazımda ise yazarın 3‘üncü, 4‘üncü ve 5‘inci ciltlerinin tanıtımını yapacağım.

Kitabın 3. cildinde;

“Aydınlanma Felsefesi”nin, “Fransız Devrimi”nin, Amerikan ve Fransız Devrimleri”nin felsefi arka planına bakılmaktadır.

Kitabın “Girizgâh”ın da Kant’ın ve Diderot’un “Aydınlanma Nedir?” sorusuna verdikleri çarpıcı cevaplarla karşılaşıyoruz. Kant’ın “Ey insan, aklını kullanmaya cüret et!” sözünün etkisini 3. ciltte incelenen başta Diderot olmak üzere bütün filozoflarda görüyoruz. 18. yüzyılın bir fenomeni haline gelen “Ansiklopedi”nin nasıl bir zihinsel emek yoğunluğu sonucunda ortaya çıktığını okumak insana ayrıca bir keyif veriyor. Bu eser 35. ciltte tamamlanıyor ve 70 bin maddeden oluşuyor. Diderot’un ve d’ Alembert’in yoğun zihinsel çabalarıyla ortaya çıkan “Ansiklopedi”nin her maddesi bir olay olur. Bu duruma, d’ Alembert’in “servet”, Holbach’ın “fosil” kavramı üzerine yazdıklarının toplumda yarattığı etkiyi örnek olarak verebiliriz. Ayrıca yazarın bu çalışmasından “Ansiklopedi”nin üretilmesinde kalem oynatan yazar sayısının iki yüze yakın olduğunu öğreniyoruz.

Kitapta ele alınan düşünürlerden biri de Voltaire’dir. Voltaire, “Ansiklopedi” nin yazılmasına bilfiil katılmıştır. Voltaire’in “… Filozoflar tartışırken doğa eylemde bulunmaktadır.” sözü, filozofların doğa karşısındaki edilgen durumlarına adeta nazire olsun diye söylenmiş bir söz gibi duruyor. Toplumsal dokunun anlaşılması ve değişebilmesi için gerekli olan konular üzerinde cesaretle duran filozof, günümüz Türkiye’sinin de önemli sorunlarından biri olan “nepotizm” meselesini de incelemeyi unutmamıştır.

Eserde incelenen filozoflardan biri de La Mettrie’dir. Yazdığı eserlerinin siyasal yansıması, ülkesini terk etmek olmuştur. Ona göre insan vücudu, zembereklerini kendi başına kurabilme becerisine sahip olan bir makine gibidir. Descartes’dan etkilenmesine rağmen kendisine ait bir rota çizebilmiştir. Mettrie’ye göre insan ve hayvan anatomilerinin doğru bir karşılaştırılmasını yaparak bir bilgi elde edemezsek, insan doğasını asla kavrayamayız… İnsan doğasını doğru bir biçimde anlamak ve onun doğru bilgisine ulaşabilmek için canlı türlerinin ortak bir kökenden gelmiş olduklarını kabul etmek gerekir. Sonuç olarak filozofu, Darwin’in 18.yüzyıldaki öncüsü olarak kabul edebiliriz.

3.cildin sayfalarını biraz daha çevirdiğinizde Rousseau ile de karşılaşıyorsunuz. Eserde filozofun zorluklarla geçen yaşamından anekdotlar paylaşıldıktan sonra temel eserlerinin analizinin yapıldığını görüyoruz. Yazar, filozofun özel mülkiyet, toplumsal sınıf ve sömürü kavramları arasındaki derin ilişkiyi kavrayamadığını ifade ettikten sonra bunların filozof tarafından insanın kendisine yabancılaşmasında, ahlaki bozulmada ve toplumsal çürümede nasıl gördüğünün analizin yapıyor. Kitapta, Rousseau’nun Hobbes’un devlet teorisinden farkı ortaya konulduktan sonra din ve Tanrı anlayışındaki kırılma noktası ele alınıyor.

Ayrıca bu ciltte Helveitus ve Holbach da unutulmamış; yazar, Plechanov’un bu iki düşünürü Fransız Materyalizm’iminin köşe taşları olarak gördüğünü vurgular. Ve O’nların felsefe tarihi içinde gerekliliklerinin yeterli oranda kavranamadığını aktarır. Diğer ciltlerde olduğu gibi filozofların düşüncelerine yön veren hayat çizgilerinden örnekler verilmekte ayrıca bu cildin birçok yerinde rastgeldiğimiz “Paris salonları”nın tarihsel işlevinden yeniden söz edildiğini görüyoruz.

Yine bu ciltte Thomas Jefferson’la da karşılaşıyoruz. Eserde Amerika’nın tarihinden ve “Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirgesi”nden bahsedildikten sonra O’nun kölelik hakkındaki düşünceleri ve çözüm önerileri aktarılıyor. Müellif, Thomas Paine’yi “Amerikan’ın En Radikal Beyni” başlığı altında incelemeye başlıyor. Paine’nin “Sağduyu” (düşünürün yaşadığı dönemde 3 milyon nüfusa sahip olan Amerika da 500 bin nüsha basılmış)  adlı eserinde bağımsızlığı dillendirmeye cesaret bile edemezken O’nun bağımsızlık konusunda ön aldığı vurgulanıyor. Paine’nin kafasındaki ideal ülkenin ne olduğuna dair satır aralarında yapılan çözümlemeler önemli olmakla birlikte bu düşüncelerin Jefferson’ı etkilediği aktarılıyor.

Kitapta Robespierre’ye de değinilmekte, filozofun yaşam çizgisi üzerinden adeta “Fransız Devrimi”nin bir fotoğrafı çekilmektedir. O’nun tarih sahnesine çıkışı cümle cümle okuyuculara izletilmekte, konuşmalarında öne çıkardığı şahsi özgürlükler, halk egemenliğinin tesisi, siyasal eşitlik gibi üç önemli ilke üzerinde durulmaktadır. Hayatının sonuna kadar mülkiyet eşitliğine inanmamasının ve işçi davasına ilgi göstermemiş olmasının dile getirilmesi,  1794 yılının başlarından itibaren ülkede yeniden karşı devrimin mevzi kazanması, Robespierre’in düşüşünü açıklayan reel bir değerlendirme olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın sonlarına doğru, “Devrimin Meleği” başlığı altında Fransız Devrimi esnasında Robespierre’in yanı başında yer almış olan Saint-Just’dan bahsedildiğini görüyoruz.  Just’un anayasa hazırlama konusunda uzman olduğu gibi despotizmle mücadele konusunda da oldukça radikal fikirlere sahip bir insan olduğunu görüyoruz. Bir konuşmasında sözlerini şu şekilde bitirir: “Kral öldürülmelidir ki Cumhuriyet kurulabilsin.”

Bu cildin sonuna ulaştığınızda Fransız Devrimi’nin zaman dizini ile karşılaşıyoruz.

Eserin 4. cildi

“Bilim ve Felsefenin Anatomisi” girizgâhı ile başlıyor. Bu cildin önemi, çağımıza damga vurmuş olan düşün dünyasını ve bu dünyanın mimarları olan filozofları tarihsel bir zemin üzerinde değerlendirmesinden kaynaklanıyor.

Bu çalışma, aynı zamanda insanlığın düşünce tarihine denk düşen bir ekonomi politik olarak karşımıza çıkıyor. Siyaset ve ekonomi arasında sıkı bir bağın ve karşılıklı bir etkileşimin olduğu gözler önüne serilmekle birlikte dünyayı değiştirmeyi isteyen her siyasal grubun ekonomi politiğin kuramsal tezleri üzerinde de kafa yorması gerektiği bir kez daha gözler önüne seriliyor.

Bu seride ele alınan filozofların fikirlerine baktığımızda, ekonomi politiğin salt bir iktisat teorisi olmadığını görüyorsunuz. Kitapta A. Simith’in bir iktisat teorisyeni olarak ele alınmadan önce bir ahlak filozofu olduğunun vurgulanması oldukça manidardır. Günümüzde ise gittikçe vahşileşen kapitalizmin bu büyük teorisiyenlerin toplumsal planda taşıdıkları ahlaki kaygıyı dikkate almadığını görüyoruz.

Bu seride felsefe ne durumda diye sorarsanız, “Klasik Fransız Materyalizm”inden, “Klasik Alman İdealizmi”ne ve “Diyalektik Materyalizm”e bir akışın  olduğunu görüyoruz.

Bu cilt, üçlü bir plan üzerinden ilerliyor. Bu planın bir tarafında iktisat teorisiyenleri, birtarafında felsefe, bir tarafında da  tarih yer alıyor. Aslında bu bakış açısını 5. ciltlik çalışmanın tümünde görebiliyoruz.

Bu seride incelenen düşünürler:  F. Quesnay, A. Simith, D. Ricardo, I. Kant, V. Belinski, A. Herzen, K. Marx, F. Engels 

5. cilt ise; 

adeta nevi şahsına münhasır bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Bu cilt, diğer ciltlerden bağımsız olarak okunabilir.

Sosyal medya kanallarında ve yazılı ve görsel basında bu eserle ilgili yapılan tartışmalara baktığınızda yazarın kitabın girişinde saptadığı iki durumun ne kadar yerinde olduğunu görüyoruz. Yazar bu kitabı yazarken iki kesimi göz önünde tuttuğunu ifade ediyor. Birinci kesim, laik-sol çevredir. Bu kesim, “İslam Uygarlığı”nın tarihsel ve sosyolojik gerçekliğini göz önüne almadan İslam dinini her koşulda gericiliğin odağı olarak görüyor. İkinci kesim ise muhafazakâr islami çevredir. Bunlarda hurafelere dayanan bir İslam tarihini merkeze aldıkları için felsefi anlamda yapılan her eleştiriyi İslam’a bir saldırı ve hakaret olarak algılıyorlar. Sonuç olarak bu iki  kesimin ruh ikizi olduklarını söyleyebiliriz. Bir düşünceyi nesnel şartlarda değerlendirebilmenin ön koşulunun, o düşüncenin içinde doğduğu zamanın koşullarını anlamak ve insanlık tarihinin tekerleğini ileriye doğru çevirip çevirmediğine bakmak olduğunu bahsini ettiğimiz her iki kesime de anlatmanın zor olduğunu kabul etmek gerekir.

Kitabın içerdiği tezleri, yazar 4.maddede toplamıştır. Özetlersek;

1- Siyasal değişimlere, toplumsal katmanın en altında olanlar daha fazla rağbet ederler.

2- Her uygarlık, içinde bulunduğu toplumsal koşulların imkân verdiği kadar gelişebilir.

3- İslam uygarlığı’nın ilk filozofu Hz.Muhammed’dir.

4- Özgün bir İslam Felsefesi’nin varlığı kabul edilmesi gereken bir realitedir.

Bu kitap; El-Kindi’den İbn Sina’ya, Gazzali’den İbn Haldun’a, Mutezile’den İhvan-ı Safa’ya uzanan bir hat izlemektedir.

Sadık USTA‘nın 5 ciltlik eserine genel olarak baktığımızda;

fikir akımlarına ve filozoflara  içinde doğdukları  sosyal ve  tarihsel  zemin üzerinden yaklaşmak gerektiğini öğretmeye çalıştığını görüyoruz. 


Mesut ERDEMİR – 2019/ŞUBAT

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.