Doğu’da Ütopya Yok mu? Erdemli Kentin Eşit ve Mutlu Yurttaşları… |
İHVÂN-Ü SAFA BİRLİKTELİĞİ
İDEAL TOPLUM ADASI
Anlatıldığına göre;
okyanusun ortasında, bir adanın tepesinde birçok açıdan nimetle donanmış bir kent varmış. Burası öyle güzel bir adaymış ki hem havası çok yumuşak, hem huzur dolu, hem suyu tatlı, hem toprağı verimli, hem de birbirinden lezzetli meyveleri olan ağaçlarla doluymuş. Hatta adada birbirinden ilginç hayvan türleri de yaşarmış. İnsanlar ise sanki birbirinin kardeşi ve kuzenleriymiş gibi barış ve mutluluk içinde yaşarlarmış.
Onlar yüreklerinde sadece merhamet, şefkat ve sevgi barındırırlarmış. Öyle ki kıskançlık, nefret ve düşmanlık nedir bilmezlermiş. Onlarda, kötü karakterli insanlarda görülen bozgunculuk, zalimlik ve benzeri kötülükler görülmezmiş.
Bir gün ada sakinlerinden bir grup adam, gemiyle denize açılmış. Şiddetli bir fırtınaya tutulan gemileri parçalanınca onlar da zar zor kalaslara tutunarak bir başka adaya sığınmışlar. Bu adada da yüksek ormanlık tepeler ve çeşitli meyve ağaçları varmış, fakat meyvelerinin pek tadı yokmuş. Suları kirli, pınarları bulanıkmış. Adada birçok karanlık in ve mağaralarda yaşayan yırtıcı hayvanlar barınıyormuş. Fakat söz konusu adanın esas sakinleri maymunlarmış. Bir de adada hem onları hem de diğer yırtıcı hayvanları kendine yem olarak seçen büyük bir kuş yaşarmış.
Neticede kazazedeler ağaç yapraklarına sarınarak korunmuşlar ve adanın dört bir yanına dağılarak kendilerine yiyecek, su ve sığınak aramışlar.
Bir süre sonra da maymunlarla temasa geçmiş ve onlarla çiftleşerek çoğalmışlar. Gel zaman git zaman, böylece onlar da sığındıkları yeni adayı kendilerine yurt bellemiş ve bir zamanlar mutlu bir hayat sürdükleri kendi adalarını da unutmaya başlamışlar. Sonra binalar ve evler inşa etmiş ve fırsat buldukça da mal-mülk istiflemişler. Ardından da dişi maymunları paylaşamamaktan dolayı kendi aralarında kavgaya tutuşmuşlar; hatta birbirinin mallarına göz dikmekle kalmamış, adada ebediyen kalacakmış gibi bir de köklü bir şekilde yerleşmeye başlamışlar. Böylece aralarında düşmanlık ve nefret baş göstermiş ve en sonunda da aralarında savaşlar patlak vermiş.
Ne var ki adamlardan biri bir gece rüyasında, geldiği adaya geri döndüğünü görmüş. Hemşerileri onu sevinçle karşılamışlar fakat onu üzerindeki kirli giysileri ve sefil haliyle de kente almak istememişler. Onu önce kentin kapısının önündeki pınarda güzel bir yıkamışlar, saçlarını ve tırnaklarını kesmişler; ona yeni giysiler giydirmiş ve sonra da bir atın üzerine oturtarak kente bu halde giriş yaptırmışlar. Herkes onu sevinçle, güler yüzle karşılamış; herkes ondan yaşadıklarını anlatmalarını istemiş ve özellikle de diğer arkadaşlarının akıbetini sormuşlar. Etrafını saran insanlar onu geri dönmekten dolayı kutlamışlar. O ise Tanrıya, onları hem boğulmaktan hem de diğer adada maymunlarla birlikte geçirdiği sıkıntılı günlerden kurtarmış olmasından dolayı çok minnettarmış.
Adam önce bunların hepsinin gerçek olduğunu sanmış fakat uyandığında kendisinin hala maymunlar adasında bulunduğunu fark etmiş. Bu duruma çok üzülmüş; dertlenmiş ve kendini toplumdan soyutlayarak hüzünle bir kenara çekilmiş. İçinden çıktığı toplumu ve adasını çok özlemiş. Oraya her halükarda geri dönmek istemiş. Sonra da rüyasını bir arkadaşına anlatmış ki o da dertlenmiş ve geçmiş zamanın ona unutturduklarını anımsamış; özellikle yurdunu, birlikte yaşadığı insanları ve oradaki mutlu hayatını özlemiş. İki arkadaş karşılıklı dertleşmişler ve bu durumdan nasıl kurtulabileceklerine ilişkin planlar düşünmüşler. Akıllarına ağaç toplamak, bir gemi yapmak ve bununla da geri dönmek gelmiş. Böylece her ikisi, kararlaştırdıkları planı gerçekleştirme, çalışırken tembellik etmeme, yapacakları işte ısrarlı olma ve amaçlarını gerçekleştirmek için her şeyi göze alma konusunda birbirilerine söz vermişler. Sonra da bu plana başkalarını da dahil etmenin yararlı olacağını düşünmüşler. Her defasında yeni bir insan kazandıklarında amaçlarına ve geri dönüş planlarına daha da yaklaştıklarını fark etmişler. Günler geçip giderken o ilk iki insan, diğer arkadaşlarına sürekli esas yurtlarını hatırlatarak onların vatanlarına olan özlemlerini diri tutmuşlar.
Önce yeni bir grup oluşturana kadar dağılmışlar. Ama sonra kestikleri ağaç ve işledikleri odunlarla söz konusu gemiyi inşa etmek için yeniden bir araya geldiklerinde garip bir olay olmuş. Birden göklerde o büyük kuş belirmiş ve adamlardan birini kaptığı gibi uçup gitmiş. Fakat kuş yükselirken birden “bu da ne” demiş, pençelerinin arasında maymun değil bir insan varmış.
Sonra uçmuş uçmuş ve adamı geldiği adaya kadar götürdükten sonra onu evinin çatısına bırakmış. Adam önce nerede olduğunu kavrayamamış fakat sonra kendi evinde ve insanlarının arasında bulunduğunu anlamış. Hemen kuştan her gün arkadaşlarından birini kapıp buraya getirmesini ve kendisini bıraktığı gibi onları da evlerine getirmesini dilemiş. Adada kalan arkadaşları ise onun büyük kuş tarafından kaçırılmasına çok üzülmüş ve kendi aralarında ağlaşıp durmuşlar. Çünkü kuşun onu ne yaptığını bilmiyorlarmış. Keşke onlar da arkadaşının durumunu ve onun onlar için ne dilediğini bilebilselermiş.
KISSADAN HİSSE
İşte, İhvan-ü Safa Birlikteliği‘nin, kendilerinden önce ölüm yolculuğuna çıkan arkadaşları hakkındaki duyguları bunlarmış… Neticede bu dünya, maymunsu insanların yaşadığı o adaya benzer. Kuş, ölümü temsil eder; gemileri parçalanan kazazedeler, Tanrı’nın dostlarıdır; onların geldikleri ada ise öbür dünya…
Görüldüğü gibi bütün bunlar,
kardeşlerimizin karşılıklı yardımlaşma ve ölümün onlardan aldığı kardeşleri hakkındaki düşünceleridir.
Ey kardeş!
Gaflet ve cehalet uykusundan uyan!