Paradigma; insan tekilinin dünya görüşünü, yaşama bakışını, varlık, değerler ve hadiselere yaklaşımını belirleyen modellerdir, atıf çerçeveleridir, değer ölçüleridir, referans iklimleridir.
Paradigmalar değişebilir mi tartışması, yıllardır çeşitli fikir erbabı ve çevrelerince tartışılagelmektedir. İnsan naturası gereği değişime sürekli açık bir yapıdadır. Zaten varlık da topyekün değişime ufuk açar bir özelliğe sahiptir. O nedenle değişim kaçınılmazdır ve bir yerde zorunludur.
İnsanı inceleyen sosyal bilimler; insanın var oluşundan bu yana, tarihsel süreci boyunca “değişim” olgusu üzerinde kafa yormuştur. İnsanın fiziki varlığı sürekli bir biçimde değişir. Düşünsel kalıpları ve formları da çevresel faktörlere, sosyal ilişkilere ve yaşama bakış ve algılayış derecesine göre değişiklik arz eder.
Okunan bir kitap, gezip görülen farklı bir mekân, tanışılan yepyeni bir sima ve yaşanılan sıra dışı bir hadise insanın düşünce yapısında ciddi manada değişimler yaratır. Bu değişimler kimi zaman fırtınalara dönüşüp, insan beyninde yeni yeni devrimlere yol açabilir. Bu düşünce devrimleri, insanın düşünce ve kanaatlerini kökten (radikal bir biçimde) başkalaştırır. İşte bu duruma “paradigma değişimi” diyoruz.
Paradigmaların değişimi için öncelikle “niyet” faktörünün bir adım öne çıkması gerekir. Niyet, değişimin olmazsa olmaz koşuludur. Ne kadar etkileyici olursa olsun herhangi bir gelişmenin insan beyninde yansıma bulması (ma’kes) için “niyet” kaçınılmaz bir unsurdur. Yani burada insanın öncelikle değişime açık olmasının yanı sıra, değişime niyeti de önemlidir.
Paradigmaların değişimi, bireyin kabul ettiği referans çerçevelerinin, değer yargılarının bir başka şekle bürünmesidir. Daha önceleri kabul ettiği (veya etmek zorunda kaldığı) düşünce ve kanaatlerin yanlışlığı ortaya çıktıktan veya anlaşıldıktan sonra terk edilerek, onların yerine evrensel değer ve ölçülerin benimsenip kabul edilmesidir.
Mükemmeli arayıp araştıran ve kendi iç dünyasındaki doğruları ve kabulleri sorgulayan insan unsuru; evrensel gerçek ve değerlere ulaşınca ister istemez, önceki kabul ve doğrularını bir tarafa bırakmak zorunda kalır.
İşte bu noktada değişimin yanı sıra “ıslah”, yani iyileştirme olgusu karşımıza çıkıyor. Aslında köklü değişimler, gelişmeyi de beraberinde getiriyor. Gelişmeler yeniliklerle; yenilikler de bu yapısal değişimlerle gerçekleşir.
Paradigmalar, haritalara benzer. Haritadaki işaretler, nasıl ki coğrafik yer şekillerini gösterirse; aynı şekilde paradigmalar da insanların yaşama bakış açılarını, eşya, hadise ve varlığı değerlendiriş biçimlerini belirler. Harita; ne kadar net olursa, yolumuzu da o kadar kolay ve rahat buluruz. Gideceğimiz menzile sağ selamet ulaşırız ve tehlikesiz bir şekilde yolumuzu tamamlarız. Haritamız ne kadar eski püskü, kullanışsız ve işaretleri belirsiz olursa; yolumuzu o kadar zor ve çetin buluruz. Ve hatta çoğu zaman bulamayabiliriz de.
Bir de haritasının (paradigmasının) gizemli hazineleri gösterdiğini, haritasının esrarengizliklerle dolu olduğunu söyleyenler var. İşte bunlar da adeta paradigmasını “enigmaya” , yani muammalara dönüştürmüşlerdir. Düşünce ufuk ve iklimleri boz bulanıktır. Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar vermekte zorlanırlar. İyiyle kötüyü, güzelle çirkini çoğu zaman karıştırırlar.
Değişime açık olmayan kapalı yapı ve oluşumlarda paradigmanın transformasyonun gerçekleşmesi çok zordur ve hatta neredeyse imkân sınırlarını aşan bir durumdur.
Ahmet SAYGI – 2025
YORUMLAR