• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Niyazi Okan Çelebi
Niyazi Okan  Çelebi
niyaziokancelebi@gmail.com
KİTABİ BİLGİLER IŞIĞINDA HAÇLI SEFERLERİNİN NEDENLERİ (1)
  • 1
  • 341
  • 14 Ocak 2021 Perşembe
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

GİRİŞ

Tarih, kelime anlamı bakımından oldukça somut ve geçerli varyasyonlara dayanan, belirli kural ve kaideleri olan, kendine has araştırma yöntemlerine sahip, aynı zamanda da diğer birçok ilim dalından beslenerek gerçeklerin geçmiş ile günümüz arasında ki yegane köprüsü olma özelliğini taşıyan eşsiz bir bilim dalıdır. Aslına bakılırsa tarihin tanımı yapılırken daha basit ve anlaşılır doneler kullanmak doğru olacaktır. Lakin tarihin satır araları ve insan dünyasının anlaşılmazlığı düşünüldüğünde, bu şekilde bir anlatım daha uygun görünmektedir.

Tarihin kitabi bilgiler ışığında anlatımını sağlamak tarihçi için daima en doğru ve en güvenilir yol olarak görülmektedir. Bu yol araştırıcıyı somut ve yaşanmışlığı kanıtlanmış bir silsilenin içerisine dahil eder ve çizilmiş güzergahı farklı yollara sapmadan sağlıklı ve huzurlu biçimde tamamlama mutluluğunu sunar. Peki bu kesin doğru mudur? Tarihçi daima o doğru varsayılan güzergahta mı ilerlemelidir, yoksa bir filozof gibi şüpheci ya da bir kimyager gibi deneyselci mi olmalıdır? Ama tarih deney ve gözlemi reddeder nasıl bir  tarihçi bir kimyager ile eş tutulabilir? Soruya cevap tarihin içinde saklıdır.

Kitabi bilgi meselesine tekrar dönmek icap ederse;  Kitabi bilgi, arşiv demektir, yazılı kayıt altına alınmış tüm kaynaklar anlamına gelir yani tarihin ana kaynaklarıdır. Bu kaynaklar devlet arşivlerini, anlaşma metinlerini, kanunname ve emir fermanlarını kapsadığı gibi günlükler, resmi olmayan mektuplar ve kronikleri de içine almaktadır.. Kısacası yazılı olan tüm materyal bu bilgi dahilinde yer alır. Peki sadece 5500 yıldır insanoğlunun ayrıcalığı olan yazı henüz kullanılmaz iken tarihsel bilgi yok muydu? O dönem ile alakalı elimizde herhangi bir materyal ya da delil yok mu? İnsanların nasıl bir hayat yaşadığı, savaşları, aşkları veyahut ilişkileri nasıldı? İnsan tam da Sümer şehir rahiplerinin zigguratlarda, krallarına hesap verebilmek adına tarım ürünlerinin miktarını kayıt altına almaya başladıkları zaman mı tarihin bir parçası oldu, o döneme kadar geçen bin yıllar yok mu sayılıyordu? Vardı tabi ki birçok yardımcı ilmin de desteği ile bu döneme ait birçok bilgiye sahibiz ama o dönem bir başka yazının konusu olmalı.

Bu yazı kitabi bilginin kullanıldığı, tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden, binlerce şahidi olan lakin bize kalan bilgiler bağlamında tarihin en ihtilaflı konularından birine ait olacaktır. Yaşandığı dönemden günümüze kalan birçok birinci el kaynağa rağmen, bu eserler karşılaştırıldığında müellifleri tarafından öznel bakış açısının en kaliteli ürünleri olarak bize ulaşmış olan meselenin açıklanması sağlanmaya çalışılacaktı. Bu denli ihtilaflı kaynaklara sahip yazı konumuz batı ile doğunun, Müslüman ile Hıristiyanın, şövalye ile gazinin ve kont ile emirin en büyük mücadelesi olarak adlandırılan Haçlı Seferlerinin ne anlama geldiği ve ortaya çıkma nedenleri olacaktır.

1- Haçlı Seferleri Nedir?

Bu kavram daha öncede bahsettiğimiz gibi dünya siyasi tarihi açısından birçok farklı ulusun geçmişinde önem arz eden fakat her bir ulus adına da farklı bir bakış açısı oluşturan bir kimliğe sahiptir. Kesin bir tanım için belki de Umberto Eco’nun Orta Çağ adına kullandığı tabiri[1] Haçlı Seferlerine uyarlamak uygun olacaktır. Haçlı Seferleri nedir yerine ne değildir ? sorusunun cevapları bu kavramın önemini daha iyi algılamamızı sağlayacaktır. Bu soruya cevap arayan Orta Çağ toplumlarının hemen hemen hepsinin de cevabı aynı donelere dayanması da olasıdır. Muhtemelen Haçlı Seferleri ne değildir sorusuna toplumlarına ve siyasetlerine yönelik pek bir cevap veremeyeceklerdir. Bunun en değerli ve kati sebebi de seferlerin o dönem toplumlarının hepsine az ve ya çok etki etmesi ve bunlardan büyük bir kısmını da tarihsel süreçlerinde yoğun değişimlere yol açmasıdır. Bu bağlamda sorulacak soruların daha çok nasıl ve ne zaman olarak değiştirilmesi konunun daha anlaşılır bir hal almasını sağlayacaktır.

Peki Haçlı Seferleri nasıl ve ne zaman ortaya çıkmış, nasıl bir etkiye sahip olmuştur ? Seferler ile ilgili malum tarih olan 18-28 Kasım 1095 Clermont Konsili başlangıç kabul edilse de aslında Haçlı kavramı bu tarihten çok öncelere dayanmaktadır. Hıristiyan toplulukların ki bunların başında yer alan papalık kurumunun kendine düşman ilan ettiği bir çok toplum bu kavram ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlara bazı örnekler vermek gerekirse Müslüman Arapların Avrupa üzerinde ki etkinlikleri oldukça fazlaydı. Emevilerin Afrika’dan Avrupa’ya geçişi sonrası bu sıkıntı oldukça fazla hissedilmekteydi. 10. Yüzyıy içinde İspanya’daki Müslümanlar, Hıristiyanlar için elle tutulacak büyük bir tehdit teşkil etmekteydiler.[2]   Hatta bu yüzyıl içerisinde Endülüs Emevi halifesi III. Abdurrahman’nın İber yarımadasının tek hakimi olduğu biliniyordu. Özellikle bu dönemde papalığın batıdan kendilerini saran bu Müslüman tehlikesine karşın daha önce barbar kabul ettiği Normanları kullanarak bertaraf etmeye çalıştığı görülmektedir. Normanların ileride de papalık adına önemli rollere sahip oldukları görülecektir.

Haçlı anlayışının oluşumuna bir diğer örneklemenin de 9. Yüzyılda karşımıza çıktığı görülmektedir. Papa Leo IV kilisenin müdafası için savaşta maktul düşen herkesin semavi bir mükafata nail olacağını ilan etmiştir.[3] Bu anlayışın 11. Yüzyılda Fransa içerisinde büyük savaşlara neden olduğu görülmektedir. Papalığın aslında kendi çıkarlarına aykırı tüm oluşumları İsa’nın düşmanı olarak adledmesi, Orta Çağ’ın dogmatik inanç ve yaşam serüveninin içerisinde yer alan tüm inananları etkilemekteydi.

2- Haçlı Seferleri’nin Nedenleri

Seferlerin genel nedenlerine baktığımızda Hıristiyanların Müslümanlara karşı olan dini ayrılıklarının bir neticesi olduğu görülse de az önce de bahsedildiği gibi mesele aslında sadece bir Hıristiyan Müslüman anlaşmazlığı değildir. Nedenler farklı başlıklar altında toplanarak aslında birçok etkenin birleşip sonunda bir bütün oluşturduğu görülmektedir. Ama burada sorulması gereken önemli bir soru vardır. Bu farklı başlıklar yaşanırken, ortaya çıkacak bütünün dünya siyasi tarihine bu kadar etki edeceğini bilen bir yapı var mıydı? Daha açık olmak gerekirse papalık yüzyıllar boyunca küçük etmenler ile bu büyük sonuca mı hazırlanıyordu yoksa bu sonuç onlarında kestiremediği bir nokta mıydı? Belki de tüm mesele şu sözde gizliydi: ‘’ Deus le volt! [4]Bu soruların cevaplarına kesin olarak ulaşmak belki pek mümkün değil lakin sefer nedenlerine bakıldığında bir fikir ortaya çıkacaktır. Bu yazıda seferlerin nedenleri bağlamında Avrupa’da ki hareketlenmeyi en ciddi anlamda ortaya çıkaran  ilk üç önem arz eden meseleye değinilecektir.

2.1 Malazgirt Savaşı

1071 yılında gerçekleşen Malazgirt Savaşı, Selçuklu Türkleri ile Anadolu’nun o zaman ki hakimi olan Bizans İmparatorluğu arasında gerçekleşmiştir. Türklerin Orta Asya’dan batıya yaptıkları büyük boy göçleri sonucunda yerleştikleri Horasan ve Maveraünnehir bölgelerinde yeni devletler kurması ve bu devletlerin cihat anlayışı ile sınırlarını genişletmeye başlaması sonucunda dönemin güçlü devleti Bizans ile sınır olmalarına neden olmuştur. Bu durum 1041 Dandanakan Savaşı sonrası Türkler içindeki hakimiyet mücadelesini kazanan Selçukluların diğer bir Türk devleti olan Gaznelileri yenmesiyle, Bizans’a karşı akınların kesin olarak başlamasını sağlamıştır. Önce Selçuklu sultanı Tuğrul Bey daha sonra da hanedanlık anlayışında ki küçük taht kavgalarının sonucunda sultan olan yeğeni Alparslan döneminde de devam etmiştir. Alparslan ilk iş olarak İslam dünyası hakimiyetini kontrolü altına almak istese de sınırlarını verimli Anadolu topraklarına doğru genişleterek cihada yönelince Bizans topraklarına girmiş ve yine büyük entrikalar sonucunda tahta çıkmış olan Bizans İmparatoru Romanos Dioganes ile yaptığı büyük savaşı kazanmıştır. Bu galibiyet Türklerin Anadolu’ya girerek küçük feodal yapılar oluşturmaya başlaması ve Türk-İslam anlayışının Rumlara ait topraklarda yayılmaya başlamasına neden olmuştur. İşte bu durum batı dünyasında büyük bir infiale yol açmış ve Bizans’ın Türkler karşısında tutunamayacağı düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bizans’ın artık doğu Hıristiyanlık alemini koruyamaması sebebiyle bu felaketin haçlı hareketine hak verdirdiği düşüncesindedir.[5]

2.2 Kilisenin Normanlara Karşı Önlem Alma İsteği

Bu konuya girmeden önce Normanların kimler olduğunu bilmekte fayda var. Büyük İskandinavya göçünün parçası olan Vikinglerin Kuzey Fransa kıyılarına yerleşerek burada yaşamaya başlayan topluluklardır. Normanlar İskandinav kökenli bir halktır ancak komşuları olan Cermen kökenli Frenk halkalarıyla karışarak yeni bir kültür oluşturmuşlardır. Zamanla Hristiyanlık dinine geçmişlerdir. Yerli Fransızlar bu işgalcileri geldikleri yönden dolayı Normanlar olarak adlandırdı. Bu topluluk o dönemlerde  Batı Avrupa’da ve Akdeniz’de hakim askerî güç oldular. 10. Yüzyıl da İspanya’da yaşanan Hıristiyan-Müslüman savaşında papalık tarikatı olarak da bilinen Clunylerin büyük etkisi ve desteği vardı. Papalıkta resmi olarak Hıristiyanlık sınırlarının genişlemesinden oldukça memnundu, yani İspanyol soylularının yarımadalarını geri alma isteği papalığın dini gereksinimleri ile bağdaşınca Papa Alexandrus II. İspanya’da ki savaşı bir haç savaşı olarak duyurmuştu. Bu kutsal çağrıya büyük liderler biraz uzak kalmışlardı. Bunun en önemli nedeni kralların kiliseye tam olarak güvenememesi ve korkmalarıydı. Bunun sonuçları ileride I. Sefer sırasında da ortaya çıkacaktır. Papalığın bu kutsal savaşa katılımın hediyesi olarak da günahların affolunması kartını öne sürmesi birçok maceraperest batılı şövalyeye yeterli nedeni sunmuş oluyordu. Orta Çağ Avrupası’nda kilise tarafından hoş görülmek çok önemliydi, aforoz yetkisi kişinin tüm hayatını bitirebilecek bir güç idi. Bunu bilen basit şövalyeler günah affolunması yanı sıra kilisenin gözüne girmeyi büyük bir lütuf ve hayat garantisi olarak görmekteydiler.[6] Fransa’da yer alan ilk çocuk hakkı[7] küçük kardeşlerin şanslarını bu tarz etkileşimlere girmelerine neden oluyordu. İşte bu bağlamda Fransa’dan gelen toprağa bağlı göçebe yağmacı Norman toplumları İspanya’da çok işe yaramış lakin tabiatları gereği güce karşı baş kaldırma potansiyeline sahiplerdi. Bu yüzden bu Normanların sürekli savaşla beslenmesi en çıkar yol olarak görünüyordu. İşte kontrolü eline alan papalık Normanları İspanya’da olduğu gibi Türklere karşı da kullanabilme fikrini ortaya atmıştı.

2.3 Avrupa’nın İçinde Bulunduğu Durumun İyileştirilme İsteği

Orta Çağ’ın teknik ve kültürel yapısında ki gelişememişlik hali Katolik Kilisesi’nin dogmatik inancının kesin sonuçlarından biriydi. Coğrafya olarak da Avrupa’nın verimsiz ve sığ bir yapıya sahip olması, yaşayan insanları belirli zorunluluklara tabi olmak zorunda bırakmıştı. Bu durum feodal anlayışın her geçen gün daha da güçlü bir konuma gelmesini ve kilise ile derebeyler ve arasında resmi olmayan ama uygulanan bir anlaşmayı ortaya çıkarmıştı. Hali hazırda bu durum ortadayken bir de Haçlı Seferleri öncesi Avrupa’nın siyasi lideri konumunda olan Kutsal Roma İmparatoru IV. Henrich meselesi varlığını koruyordu. Henrich papalık ile zıt kutuplarda hareket ediyor ve otoritesinin sorgulanmasını istemiyordu. Bu durumdan da arada kalan Avrupalı toplumlar büyük problem yaşıyordu. Bu sıkıntıları yaşayan Avrupalı halk, daha önce de bahsedilen Normanlar gibi kuzey topluluklarının istilalarına, doğudan gelen Türk boylarının baskılarına ve Avrupalı yöneticilerin hakimiyet savaşlarına maruz kalmaktaydı. Bu durumu bazı tarihçiler, Haçlı Seferleri düşüncesinin arka planında zaten Avrupa’da egemen olan bu şiddeti, Hıristiyan olmayanların üzerine yönlendirme politikası olduğunu teşhis etmişlerdir.[8] Ayrıca Urbanus’un Clermont Konsilinde yaptığı konuşmanın bir bölümü de Avrupa’nın yaşadığı sıkıntıları gözler önüne sermektedir: ‘’ Bu memleket(Avrupa) artık sakinlerini doyurmaktan acizdir; onun için mülkü tahrip ediyor ve bitmez tükenmez şekilde birbirinizle savaşıyorsunuz’’ demişti.[9]

Bu durum gösteriyor ki Avrupa 11. Yüzyılda çok zor ve karışık bir durumdaydı papalık da zaten hakim olduğu gücü belki de sonsuzlaştırmak adına büyük bir hamle yaparak aynı zamanda kendine karşı olabilecek sıkıntıları adeta bir hedef değiştirme politikası ile başka yöne yönlendiriyordu. Franklar ile alakalı genel kanıda yer alan onların anlaşmalara riayet etmeyen, para düşkünü ve kendilerine itimat dahi etmeyen bir toplum olarak görülmesi de bu duruma önemli bir örnek teşkil etmektedir.

SONUÇ YERİNE HATIRLATMA

Haçlı Seferleri sürecinin ortaya çıkış fikrinin birçok nedene bağlanması en olası sonuçtur. Yukarıda bahsi geçen üç kriter kutsal sefer anlayışına karşı Avrupa’da ki sosyal ve siyasi yapının ilk tepkileri olarak görülmektedir. Bu nedenleri başat olarak kabul ederek yanı sıra Katolik Kilisesi’nin İsa’nın doğduğu toprakları hakimiyet altına alma gayesi, bu duruma bağlı olarak Artuk Türklerinin Kudüs ve çevresindeki etkinliklerine karşı bölgede yaşayan Hıristiyanların yardım talebi ve nihayetinde seferlerin bir nevi dünya literatüründe kabul gören en büyük ve geçerli nedeni olarak görülen Bizans’ın Türk akınlarına karşın din kardeşlerinden yardım istekleri meselelerine de devam niteliğinde ki ikinci bir yazı ile detaylıca değinilecektir.


Niyazi Okan ÇELEBİ – 2021/Ocak

KAYNAKÇA

  • ASBRIDGE, Thomas, Haçlı Seferleri, SAY Yayınları
  • ECO, Umberto,  Ortaçağ, Barbarlar, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Alfa Tarih
  • DEMİRKENT, Işın, Haçlı Seferleri,
  • LAMB, Harold, Demir Adamlar ve Azizler, Haçlı Seferleri I, Parola Yyaınları
  • Peter Tudebodus Kroniği, Bir Tanığın Kaleminden Birinci Haçlı Seferi, Kudüs’e Yolculuk, Çev. Süleyman Genç, 2019
  • RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi Cilt I, Türk Tarih Kurumu
  • Willermus Tyrensis  Haçlı Kroniği Kroniği Cilt I, Başlangıçtan Kudüs’ün Zaptına Kadar, Çev. Engin Ayan
  • [1] ECO, Umberto, Ortaçağ, Barbarlar, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Alfa Tarih
  • [2] RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, Cilt I, Türk Tarih Kurumu
  • [3] Mansi, Concilia, XIV.   RUNCİMAN, Steven Haçlı Sfereleri Tarihi Cilt I.
  • [4] ‘’Tanrı böyle istiyor’’ Papa II. Ur
  • banus’un Clermont kosilinde kullandığı motto.
  • [5] Willermus Tyrensis Kroniği Cilt I
  • [6] Haçın Gölgesinde, ÇELEBİ, Niyazi Okan, Luna Yayınları, 2020
  • [7] Bu anlayış feodal beyin topraklarının yönetim hakkının en büyük erkek çocuğua kalıyor olmasıydı. Haliyle diğer çocuklar ya abilerinin kontrolünde bir hayat yaşayacak ya da kendilerine yeni bir yol çizmek zorunda kalacaklardı.
  • [8] Peter Tudebodus Kroniği, Bir Tanığın Kaleminden Birinci Haçlı Seferi, Kudüs’e Yolculuk, Çev. Süleyman Genç, 2019
  • [9] Runciman, Steven Haçlı Seferleri Tarihi Cilt I, Türk Tarih Kurumu

Sosyal Medyada Paylaşın:

1 Yorum

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?Berna isimli kişiye mesaj yaz

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.