• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Prof. Dr. Hasan AYDIN
Prof. Dr. Hasan  AYDIN
haydin@omu.edu.tr
GERÇEK SOKRATES: “Ama hangisi?”
  • 0
  • 540
  • 03 Eylül 2019 Salı
  • 1 Puan2 Puan3 Puan4 Puan5 Puan
  • +
  • -

1- Giriş:

Sokrates sorunu, ilkçağ felsefe tarihinde, ‘Sokrates’in Platon’un diyaloglarında konuşturduğu yapıntı birisi mi, yoksa gerçek, tarihsel bir kişiliği mi simgeliyor’ sorusuyla, ‘eğer Platon’un konuşturduğu Sokrates gerçek ve tarihsel birisiyse, hiçbir şey yazmamış birisi olarak onun felsefi görüşlerinin neler olduğu’ sorularına gönderme yapar. Bu iki yönüyle Sokrates sorunu, felsefe tarihi içerisinde sık sık tartışma konusu olmuştur.[1]

Sorunun ilk cephesi, yani Sokrates’in ‘bir yapıntı mı, yoksa tarihsel-gerçek bir kişi mi’ olduğu sorununa, istisnalar bir kenara bırakılırsa, genelde olumlu yanıt verildiği görülür. Ancak sorunun ikinci cephesi daha çetrefillidir. Bu nedensiz değildir; çünkü Sokrates’in kendi kaleminden çıkmış yazılı bir belgeye sahip değiliz.[2] Bu durum, doğal olarak Sokrates’in düşüncelerine ilişkin kaynaklar sorununa yol açmaktadır. Aslında onunla ilgili kaynaklara sahibiz[3]; ancak sorun oluşturan, kaynakların verdiği bilgiler arasında çelişkilerin bulunmasıdır. Söz gelimi, onun en gözde öğrencisi olan Platon’un yapıtları, Sokrates’le ilgili ilk ve en önemli kaynaklar arasındadır. Ne var ki, onun ilk, yani gençlik diyaloglarındaki Sokrates imgesiyle, son dönem, yani yaşlılık dönemindeki Sokrates imgesi arasında köklü farklılıklar bulunmaktadır. Platon’un ilk dönem Sokrates’i, tartışmaları açan, diyalektik söylemle onu yönlendiren, ama bir sonuca bağlamayan bir kişiliktir. Buna karşın Platon’un son dönem Sokrates’i, ideler öğretisi temelinde diyalektik bir söylemle tartışmaları yönlendiren ve tartıştığı konularda kesin bir sonuca ulaşan birisidir.[4] Bu nedenle olsa gerek, Diogenes Laertios, “gerçekten de Platon Sokrates’e aslında söylemediği birçok şey söyletmiştir” demektedir.[5] Bu durumda Platon’un sunduğu iki farklı Sokrates’ten hangisi tarihsel-gerçek Sokrates’tir? Öte yandan, Sokrates hakkında bilgi veren, yine öğrencilerinden birisi olan Ksenophon, Sokrates’ten Hatıralar adlı yapıtında, Platon’dan neredeyse bütünüyle ayrılan bir Sokrates imgesiyle karşımıza çıkmaktadır.[6] Zira onun ortaya koyduğu Sokrates imgesi, filozoftan çok bir ahlak öğreticisi olarak görünmektedir.[7] Hatta Ksenophon’un ortaya koyduğu Sokrates imgesini kimileri peygamberimsi bulmuş ve bu yüzden Batı felsefe geleneğinde Hz. İsa ile karşılaştırmalarına neden olmuştur.[8] Aynı anlayışın izlerini, Sokrates’i peygamber olarak ya da peygamberlik kandilinden, halidî hikmetten beslenen bilge olarak sunan İslam felsefe geleneğinde de bulmak olasıdır.[9] Sokrates hakkında ilk dönem kaynaklar arasında yer alan Aristoteles’in Sokrates imgesi ise, daha filozofumsu bir kişiliktir; zira ona göre Sokrates, genel kavramların ve tümevarım yöntemini ilk kullanan kişidir.[10] Kaynakların Sokrates hakkında birbirinden farklılaşan bilgiler ortaya koyması, tarihsel-gerçek Sokrates’in felsefesinin ne olduğu sorusunun araştırılmasını zorunlu kılmıştır. Tarihin rivayetçilikten ve aktarmacılıktan kurtulup, analitik çözümlemelere yer veren bilimsel bir kimliğe kavuşmasıyla, özellikle, 19-20. yüzyıllarda, Sokrates sorununa bilimsel açıdan yaklaşan analitik yönü ağır basan yapıtlar ortaya çıkmaya başlamıştır.

2- Sokrates Sorununu Tartışan İlk Türk Felsefe Tarihçisi: “Orhan Saadettin

Batı felsefe geleneğinde, uzun süredir tartışma konusu edilen Sokrates sorununu, İslam felsefesine yönelik gelenek bir kenara bırakılırsa[11] modern Türk felsefe geleneğinde, bilimsel bir yöntemle ele alan ve analitik olarak tartışan (belki de ilk) çalışma, Türkiye’nin ilk felsefe doktoru unvanını almış Orhan Sadettin’e aittir. Bu açıdan onun çalışması oldukça ilgiye değerdir. Ancak çalışmanın, Orhan Sadettin tarafından ilk kaynakların araştırılmasıyla ortaya konmuş özgün bir inceleme olmadığını kaydetmek gerekmektedir. Bu duruma, kendisi de işaret eden Orhan Sadettin, makalesinin ilk dipnotunda şu açıklamayı yapmaktadır:

“Bu yazının temel noktaları, hali hazırda Berlin Dar’ül Fünûn’u felsefe öğretmeni Heinrich Maier’in 1917 senesinde Sokrat adıyla yayımladığı çok orijinal bir kitaptan alınmıştır. Maier’in düşünceleri, felsefe tarihçilerini ve Yunan uzmanlarını bir bir kazanmakta olduğundan, memleketimizde de tanınması yarardan yoksun değildir zannediyorum.”[12]

Bu kayda bakarak, onun sadece H. Maier’in düşüncesinin betimini yapmakla yetindiği sanılmamalıdır. Çünkü o, makalenin akışı içerisinde farklı görüşlere de yer vermekte ve analitik bir çözümlemeyle bir sonuca gitmeye çalışmaktadır. Ulaştığı sonucun, H. Maier lehine bir sonuç olduğunu belirtmek gerekir.[13] Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası’nın I. cilt, IV. sayısında, 1927 yılında eski harflerle yayımlanmış makalede dikkati çeken ilk nokta, Sokrates’in Platon’un bir yaratısı olmadığı, gerçek ve tarihsel bir kişiliği yansıttığı saptamasıdır. Bu yüzden makalede bu konuda analitik bir tartışma yer almamaktadır.[14] Makalenin esas odaklandığı nokta, Sokrates sorununun ikinci cephesini oluşturan, Sokrates’in felsefesinin ne olduğu sorusudur. Bu yüzden makalenin temel ilgisi anılan soruna yöneliktir. Makaleye göre bu sorunun yanıtı, Sokrates hakkındaki kaynaklarımız sorunsalına verilen yanıta bağlıdır. Çünkü kimi kaynak olarak aldığımıza göre soruna verilen yanıt değişmektedir.[15] Şu halde, Sokrates hakkında bilgi veren kaynaklar, bilimsel bir yöntemle ele alındığında nasıl kullanılacaktır? Platon’da iki farklı karaktere bürünmüş Sokrates’in hangisi gerçek-tarihsel Sokrates’tir? Ksenophon’un Hatıralar’ında sunduğu Sokrates imgesinin bilimsel değeri nedir? Bu iki kaynak ışığında bakıldığına Aristoteles’in Sokrates’e ilişkin olarak aktardığı bilgiler bir geçerliliğe sahip olabilir mi? İşte bu vb. sorular bağlamında, Orhan Saadettin, H. Maier’e dayanarak, Sokrates hakkında farklı bilgiler ortaya koyan kaynakları analitik bir eleştiriye tabi tutmaktadır.[16] Bu eleştirileri ve çözümlemeleri görmek için, Orhan Sadettin’e kulak vermek gerekmektedir. Bu inançla, sizi, Orhan Sadettin’in tarafımızdan yeni yazıya çevrilmiş ve dili bir parça özleştirilmiş “Sokrat” adlı makalesiyle baş başa bırakıyoruz.

3- Orhan Saadettin: “Sokrates Sorununu Tartıştığı ‘Sokrat’ Adlı Makalesi

XIX. yüzyılda, felsefe tarihi ile ilgilenenleri çok meşgul eden ve sonu gelmez gibi görünen tartışmalar doğuran sorunların başında Sokrates sorunu vardır.[17] Hatta son zamanlarda, Sokrates için, kimileri, Platon’un bir yaratısıdır diyor. Doğaldır ki, böyle bir sav hiçbir zaman ciddiye alınamaz. Buna karşın, bunun ifade ettiği bir gerçek vardır: O da, Sokrates sorununun tamamıyla ve genel kabule açık olabilecek bir şekilde henüz çözülememiş olmasıdır.

Yakın zamanlara kadar, felsefe tarihi kitaplarındaki, Sokrates konusunun temelini oluşturan bakış açısı, Schleiermacher’ın XIX. yüzyılın başında ortaya koyduğu ilke olmuştur. Bir yandan bu ilkeye nazaran, Sokrates açıklanırken, diğer yandan felsefe tarihçileri bunun üzerinde tartışmaya devam etmişlerdir. İşte bu tartışmanın konusu, Sokrates hakkındaki kaynaklarımızıdır. Ancak, Sokrates hakkındaki kaynaklarımızın çözümü, Sokrates sorununu ortadan kaldıracaktır.

Sokrates hakkında kaynaklarımız bilindiği üzere, Platon, Ksnephon ve Aristoteles’dir. Bu kaynaklardan herhangi birine verilecek özel bir değere göre, Sokrates’in alacağı şekil, doğal olarak değişecektir. Ksenophon’un söz ettiği Sokrates ile Platon’un Sokrates’i arasında çok büyük fark vardır. Ksenophon’un Sokrates’i, ahlak ve genel yaşam hakkında değersiz ve sıradan düşünceler ileri süren, ötekine berikine öğüt veren bir safdilden çok farklı değildir.[18] Böyle bir Sokrates nasıl olur da, Platon gibi büyük bir filozofa etki eder ve Platon’un hemen her diyalogunda, onun fikirlerinin yayıcısı olur. Bundan başka, ilkçağ felsefesi üzerine Sokrates’in yaptığı etkiyi açıklamak için, Ksenophon’un biçimlendirdiği Sokrates mümkün değildir. Platon’a gelince, o hemen her diyalogunda,  Sokrates’i konuşmayı idare eden, yani karşılıklı konuşmalardaki temel düşünceleri yönlendiren kişi olarak kullanmıştır. Böyle bir durum karşısında, Platon’un Sokrates’e söylettirdiği sözlerin hangisinin tarihi Sokrates’e ve hangisinin kendisine ait olduğunu ayırt etmek çok kolay değildir. Aristoteles’in Sokrates hakkında verdiği bilgi ise, şurada burada serpilmiş birkaç noktadan ibarettir.

Sokrates hakkındaki kaynaklarımız, kısaca ana hatlarını gösterdiğimiz gibi, bu durumdadır. Hiçbir yapıt yayımlamamış bir kimsenin gerçek düşüncelerini araştırmak için böyle bir durumun ne kadar çetin olduğu ortadadır. İşte bu sorunun çözüm biçimini, XIX. yüzyılda Schleiermacher şu ilke ile ortaya koymuştur: “Ksenophon’un gerçek Sokrates’e ait olmak üzere bildirdiği karakteri (mizacî) ve yaşam ilkelerini yanlışlamadan Sokrates daha ne olabilirdi ve Platon’un diyaloglarında karşılıklı konuşmayı daima Sokrates’e bırakmasına neden olabilmek ve hak verdirmek için Sokrates’in ne olması gerekirdi?[19] Bundan çıkacak sonuç, Ksenophon’un temel kabul edilmesi ve onun yeterli olmadığı kabul edilen yerlerin Platon’un yapıtlarından alınan parçalarla tamamlanmasıdır. Bu hususta Aristoteles’in notları da yardımcı görevi görecek ve tarihçiyi keyfi davranmak tehlikesinden koruyacaktır.

Bu şekilde temeli kurulan sorunun hangi hususta eleştiriyi gerektireceği apaçıktır. Madem ki, Ksenophon, Sokrates’e (ona ait olmayacak düşünceler)[20] ekleyecek bir yetenekte değildi, öyle ise neden onun yapıtlarına bu derece değer vermeli? Bundan başka, acaba Ksenophon, Sokrates’i her hususta doğru bir biçimde bildirmiş ve bildirebilmiş midir? Ksenophon’un kendi halinde bir adam olması ve hatta hemen hiç felsefî yeteneğinin olmaması, felsefe tarihçilerini şu hususta teskin etmişti: Ksenophon’un hiçbir şekilde felsefî savı olmadığından, her ne kadar üstada yanlış (düşünceler)[21] eklemiş olsa bile, Sokrates’in düşüncelerini kendine göre doğru bir biçimde aktaracak kadar –çünkü Ksenophon, Sokrates’in ardılı olduğunu iddia edecek hareketlerde bulunmadığı gibi mesleği de askerlikti – buna engel oluyordu. İşte böyle bir kimsenin tanıklığı iyi bir belleğe dayandığı takdirde, muhakkak pek değerli olacaktır. Bundan dolayı temel noktalarda Ksenophon’a dayanmak ve açık bir biçimde ortaya çıkan kötü düşünceleri Aristoteles’in notlarına nazaran Platon’un diyaloglarındaki düşüncelere göre düzeltmek gerekecektir. Böylece gerçek, yani tarihsel Sokrates’in düşüncelerinin kaynağı olmak üzere Ksenophon’un Hatıralar’ı (Les Memorabies) kabul edilmiş oluyor. Sokrates’e ait kaynaklarımızın bu şekilde çözümlenmesi, felsefe tarihçilerini Ksenophon’un Hatıralar’ını uzun bir açıklamayla incelemeye sevk etmiştir. XIX. yüzyıldaki araştırmaların sonuçlarından biri de, Ksenophon’un, hatta esas yerlerde Sokrates’in gizli (mahrem) öğrencilerinden Kelbiye (Cynique)[22] mektebinin kurucusu Antisthenes’ten alınmış olduğunun kanıtıdır. Böylece Ksenophon’un Sokrates hakkında kaynak olunmak hususunda değeri kalmadığını gören felsefe tarihçileri, kurtuluşu Aristoteles’e sığınmakta bulmuşlardır.

Sokrates hakkındaki araştırmalar bu durumda iken, bakış açısı makalemize temel olan Hèinrich Maier müdahale ederek, gerçek Sokrates’i bu yolla elde edemeyeceğimizi ve kendisinin, kaynakları tekrar derin bir biçimde araştırması üzerine, diğer bir takım sonuçlara ulaştığını söylemiştir. Maier’in araştırmasına bakılırsa, Ksenophon’un Sokrates betimi önemli bir biçimde iki seçkin Sokrates öğrencisinin -Platon ve Anthisthenes- etkisi altında kalmıştır. Aynı zamanda Hatıralar’ın yayımlanması Sokrates öğrencileri arasında büyük bir karşıtlığın hüküm sürdüğü zamana tesadüf ediyor. Bu da değerlendirmeye alındığı takdirde, Ksenophon’un aradaki karşıtlığı uzlaştırmak istediği anlaşılır. Demek ki, Ksenophon da,  diğerleri gibi Sokrates hakkında kendi düşüncelerini, üstadı gördüğü ve anladığı tarzda yayınlamıştır.

Bu hususta Maier[23], şu soruyu soruyor: “Platon ile Anthisthenes’in arasında Sokrates hakkındaki mücadelede, Ksenophon hakemlik edebilecek güçte miydi? Hatta gerçek Sokrates’i ifade edebilir miydi? Özetle, Ksenophon gerçekten üstadın etkinliklerine ve amacına (kendinden bir şeyler)[24] eklemiş miydi? Bu soruya, herhalde hayır diye cevap verebiliriz.” Ksenophon hakkındaki araştırmanın sonucu, çok hoş değildir. Yapıtlarındaki Sokrates konuşmaları uydurma (fictif)  ve taklit olmanın yanında, yapıtlarının diğer önemli kısımlarında da, Platon ve Anthisthenes’in etkisi altında kalmış olduğu görülüyor. İşte bunları birebir kanıtlayan felsefe tarihçisi, böylece çok sorunlu bir konumda kalmağa mecbur oluyor.

Sokrates hakkında Aristoteles’in tanıklığı ne durumdadır? Onun acaba ayrıca kaynak  olmak hususunda bir değeri var mıdır? Gerçekte Metafizik’in ve üç[25] farklı ahlak yapıtının esaslı araştırmaları şu sonucu vermiştir: Aristoteles’in Sokrates hakkındaki notları en önemli çabalarında Ksenophon’un Hatıralar’ının IV. bölümünün VI. kısmından alıntıdır. Bundan dolayı Sokrates, Aristoteles’in nazarında, Ksenophon’un etkisiyle genel kavramların ve tümevarımsal yöntemin kaşifi oldu. Aristoteles’in, Ksenophon’un tarifini doğru olarak kabul etmesi üzerine belirli bir tarihi düzene neden olmuştur. Bu düzene nazaran Sokrates genel kavramların kaşifi olduğundan Platon’un düşünsel kuramı, üstadın gösterdiği yoldan önemli bir ayrılıştır. Bu noktayı nazarın, yani Platon’un Sokrates’e karşı konması, Aristoteles tarafından kendisini Sokrates’in genel kavramlar felsefesini kuran kimse gibi göstermek için kasten düzenlenmiş olunduğu yapıtlarında tam bir açıklıkla gözüküyor. Nitekim Aristoteles’in daima dönüp dolaşıp itiraz ettiği yön, Platon’un ideler kuramı (ideenlehre) olmuştur. Bu hususta Aristoteles, hatta Platon’dan önemli derecede esinlenmiş olduğu için kendi felsefesinin Platon’la ortak olan yönlerinin Sokrates’e ait olduğunu iddia etmesi akla çok yakındır. İşte bundan dolayı, Aristoteles’in tanıklığına, başlıca bir kaynak olma değeri yüklemek mümkün olmayacaktır.

Böylece ümitsiz bir durumda kalmış gibiyiz. Bununla beraber, büyük bir ikincil (tali) yapıt olmak üzere diğer bir yönde tartışma kabul etmez bir temele sahibiz. Bunlar da Platon’un Sokrates’in şahsına dair olan yazılarıdır: Savunma (Apologie) ve Kriton. Bunların ikisine yakın olan diğer bir gurup yapıt daha vardır ki, onların da Sokrates’e ait olduğu kesinlikle iddia edilebilir: Laches, Charmides, Hippias Minor, Ion, Euthyphron, Lysis ve taklit değilse Büyük Hippias yani Hippias Maior’dur. Bundan başka, Protagoras diyalogu kesinlikle Platon’un Sokrates diyaloglarından sayılabilir. Gorgias diyalogu ile Platon, Sokratesimsi[26] yapıtları aşmıştır. Gorgias’taki felsefe, Sokrates’in kullandığı cedel (dialeqtique) değildir.

Platon’un Symposion[27] adındaki diyalogundaki Alkibiades’e Sokrates hakkında bir methiye söylettirir. Alkibiades’in Sokrates hakkındaki bu sözleri Savunmadaki (Apologie) Sokrates temsiline tamamıyla uygundur. Şimdi orada gündeme gelen şöyle bir soru vardır: Böyle bir durumda neden Platon, Sokrates hakkında methiyeye gerek görüyor? Bunun bir anlamının olduğu muhakkaktır. Platon’un bu sırada kendisinin ideler kuramını kurmuş bulunduğu –söz konusu diyalogunda- Sokrates’in ağzından Diotima’ya söylettiği sözlerde bütün açıklığıyla anlaşılıyor ve böylece almış olduğu vaziyetten tarihsel Sokrates’e gönderme yapan bir nazar atfederek kendi düşünceleriyle Sokrates arasındaki farkı fark ettirmek istediği anlaşılıyor. Alkibiades’in aynı diyalogunda betimlediği Sokrates ile asıl tarihsel Sokrates arasında ise parlak ve tam bir uygunluk olduğu apaçıktır. Bundan dolayı, Symposion’daki bu ayrışmadan sonra Platon’un müteakip diyaloglarında Sokrates’e söylettiği sözler, Sokrates’in düşünceleri değil, bizzat Platon’un düşünceleridir.

Tarihsel Sokrates için temel teşkil edecek kaynaklar hakkında Maier’in yaptığı araştırma sonucunda, kesin  ve en çok güven duyulacak kaynağın Platon’un gençlik yapıtları olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlardan başka, Sokrates’i karikatürize etmek için Symposion’daki Alkibiades vasıtasıyla yapılan betim de dikkate alınmalıdır. Platon’a dayanan bu tanıklığı tamamlamak için Anthisthenes’in ilk yazıları ile diğer Sokrates’in öğrencilerinden Aristippos ve Euclides de dikkate alınmalıdır. Bununla takip edeceğimiz yol işaret olunmuştur. Kitabî kaynak[28] olarak Platon’un ilk yazılarından yararlanacağız. En başta Savunma (Apologie) ve Kriton, ardından Symposion’daki Sokrates temsili ve ikinci derecede Platon’un gençlik diyalogları gelir. Onlar da şunlardır: Küçük Hippias (Hippias Minor), Ion, Laches, Charmides, Protagoras, Euthypron. Bu kitabî kaynağın kullanımıyla kendilerinde birinci derecede Sokrates’ci olmak sanatını gördüğümüz Platon, Anthisthenes, Aristippos, Euclides, Aiskhines gibi Sokrates öğrencilerinin felsefelerine ve Sokrat hakkındaki düşüncelerine dönmek demek olan sonuçtan nedene tarihsel uslamlamanın da el ele yürümesi gerekir. Aynı zamanda bu iki taraflı etkinlikten Ksenophon’un Sokrates hakkındaki yazılarında ve özellikle Hatıralar’ında temsil ettiği Sokrates’e, aslen Sokrates’e ait olanı saptamak ve bu malzemeden dahi Sokrates araştırmasında istifade etmek imkanını hazırlayan bir ilke çıkarmış oluyoruz. Mutlaka kaçınmaya mecbur olduğumuz bir kaynak vardır ki, o da, hali hazır araştırmaların en fazla değer addettiği Aristoteles’tir. Aristoteles’in, Sokrates hakkındaki notlarına, şu muhakkaktır ki, bağımsız ve temel kaynak değeri vermek esas itibarıyla mümkün olmayacaktır.[29]

Maier, Sokrates hakkında araştırma yapan diğer araştırmacılardan esaslı bir noktada ayrılıyor. O da, Maier’in Sokrates hakkındaki düşüncesini doğrudan doğruya Sokrates’in öğrencilerine dayandırmasıdır. Özellikle Aristoteles’i dikkate almayışı şimdiye kadar bildiğimiz Sokrates’i tamamen değiştirmektedir. Bundan dolayı, Maier’in araştırması sonucunda bulunan gerçek ve tarihsel Sokrates, önümüze yepyeni bir sima ile çıkacaktır.

Şimdiye kadar Sokrates’in felsefesi diye felsefe tarihi kitaplarında görülen belirli bir sisteme (doctrine) rastlanır. Buna göre Sokrates, genel kavramların ve tümevarımsal yöntemin kaşifidir. Sokrates, bilgilerimizin bilimsel surette en çok genel kavramlar vasıtasıyla mümkün olabileceğini ilan etmiş ve böylece bilimin temelini beşerin bilincine nakşetmiştir. Bununla birlikte, Sokrates’in bu keşfi, Aristoteles’e dayanılarak yalnız ahlaki sahaya özgü olmak üzere kabul olunur. Bu gibi şeylerle meşgul olan ve hatta onların önemi hakkında bilinci olan bir kimsenin filozoflar arasına dahil edilmesi çok doğaldır. Bununla birlikte, kaynakların araştırılması sonucunda, Aristoteles’in Ksenophon’a dayanan bu iddiasının kabul edilemeyeceğini görmüştük. Bundan dolayı, bu iddia için diğer birtakım tanıklar buluncaya kadar ona güvenmeyeceğiz. Öyleyse ilk başvuracağımız yer, kitabî kaynak olmak üzere kabul ettiğimiz, Platon’un gençlik diyalogları olacaktır. Bu hususta Platon’un diyaloglarında ne gibi bilgiler vardır? Sokrates devrine ait diyaloglarda, bu hususu destekleyecek en ufak bir kanıta bile rastlamaya imkan yoktur. Platon’un bu çeşit diyalogları tamamıyla bir sonuca ulaşmadan biter. Yani araştırılan sorun hakkında Sokrates’in belirli bir düşünceyi açıkladığı vaki değildir.

Söz gelimi, Charmides diyalogu şöyle son bulur: Sokrates konu hakkında Charmides’e belirli bir şey söyleyemediği ve çelişkili bir sonuca varıldığı için üzüldüğünü belirtir ve bunun en çok kendisinin cedel (dialectique) ve araştırma hususundaki iktidarsızlığından ileri geldiğini ilave eder. Charmides ise yanıt olarak Sokrates’in iktidarına inandığını ve asıl bundan sonra aydınlanmak için yanından ayrılmayacağını söyler. Bu sorundan da görüleceği gibi, Sokrates belirli ve olumlu bir şey iddia etmemiştir. Demek oluyor ki, kaynak olarak alacağımız diyaloglardan bu hususta olumlu, Aristoteles’in Ksenophon’a dayanan iddiasını destekleyecek bir sonuç bulmak mümkün değildir. Platon’dan başka, Anthisthenes, Euclides ve Aristippos, tam bir açıklıkla bizi aksi yöne sevk ediyor.[30] Bu durum karşısında Sokrates’in genel kavramların ve tümevarımsal yöntemin kaşifi olduğu iddiasından kaçınmak gerekiyor.

Madem ki Sokrates, genel kavramların ve tümevarımsal yöntemin kaşifi değildir, öyle ise onun felsefi değeri, neden ibaret idi? Yoksa Sokrates’in ilkçağ üzerine olan büyük etkisi kendine dayandırılan eudèmonist- mutluluk ahlakına dayalı olabilir miydi? Bu şekilde ortaya konan bir soru, öncelikle Maier’in iddiasını bir yönden güçlendirecektir. Çünkü Sokrates’in tarihsel değeri ile düşünceleri arasında bir uyum arandığı takdirde, şimdiye kadar gerçek Sokrates diye gösterilen Sokrates’in ahlaki yaşam üzerine ve özellikle en yakın öğrencileri üzerine yaptığı etkiyi dikkate almak gerekecektir. Bunu dikkate alınca, yukarıdaki soruyu şu şekilde dönüştürebiliriz: Acaba genel kavramların ve tümevarımsal yöntemin kaşifi diye gösterilen Sokrates, yakın öğrencileri üzerine bildiğimiz etkiyi nasıl yapmış olabilir? Nasıl olur da böyle bir Sokrates’in öğrencileri, hemen hepsi birden onu hayata numune, yaşayış tarzına örnek olmak üzere gösterirler? Felsefe ve mantık sahasında büyük başarılar gösteren bir filozofun öğrencileri için aslen üstadın esaslı düşüncelerinden söz etmek gerekmez mi? Bu durum karşısında hayrete düşmemek ve şimdiye kadar felsefe tarihçilerinin neden bunu dikkate almadıklarına şaşmamak elde değildir. Sokrates’in bütün yakın öğrencileri üzerine en temel etkisi yaşayış tarzı ve yaşam ilkeleri hakkında olması ve bunlardan hiç birisinin Sokrates’in felsefi sisteminden söz etmemesi, eski bakış açısını şüphe ile karşılamak için en kuvvetli bir kanıt olduktan başka, bu tür etkileri meydana getiren bir şahsın nasıl bir etkileyici olduğuna akıl yürütmek için de çok önemli bir kaynak olacaktır. Çünkü Sokrates’in idamından sonra öğrencileri arasında gerçek Sokrates için yapılan tartışmada onun felsefî sistemi (doctrine-akide) hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Bilakis araştırma konusu olan şeyler Sokrates’in yaşama karşı aldığı tavrı öğrencilerine ne surette aşılamak istediğidir. Bu bağlamda, Anthisthenes, Sokrates’e, yaşamda insanların önem verdiği, bir takım aldatıcı değerleri aşağılayan, zahmetler ve güçlüklerden çekinmeyen bir kişilik görmüştür. Aristippos ise üstadını, zevk  ve eğlenceden kaçmayan, bununla birlikte istediği an, her hususta, kendine hakim olabilen bir kimse diye tanıtmak istemiştir. Platon’un bu husustaki düşünceleri, Savunma-Apologie, Kriton ve Symposion gibi yapıtlarında görülür.

Bu kadar aykırı düşünce ve mizaç sahibi kimselerin hepsi tarafından Sokrates’in benimsenmesi için, hatta genel kavramların ve tümevarımsal yöntemin kaşifi olmak kafi olmaktan başka mümkün de değildir. Çünkü sistemi (doktrine) belli olan bir kimsenin öğrencilerinin o hususta birleşmesi gerekir; ancak bir düşünce etrafında bazı noktalarda ihtilaf olabilir. Halbuki Sokrates’in öğrencileri, bu noktadan araştırıldığı zaman, üstatlarını, toplum yaşamında herkesi doğruya yönlendirmek (irşad) hususunda –eylem ve ahlak sahasında- etkin organ olarak gösterirler.

Hayatını Atina şehri üyelerinin aydınlatılmasına (irşadına) vakfeden ve bu etkinliğinden hiçbir şekilde çıkar sağlamayan Sokrates’e filozoftan ziyade, peygamber (prophète) vasfı yakışacaktır. Çünkü,

“Sokrates’in hayatını vakfettiği felsefesine ne dogma (dogmatique) ne kuşkucu (sceptique) metafizik ne mantık, ne ahlak (ethique) ne de belagat (rhetorique) der; ona hiçbir hususta bilgi ve bundan daha az hakla amiyane bilgi denemez. O şahsı, hayatı, ahlakı araştırmaktadır.”[31]

Sokrates’in amacı, insanları unutkanlıktan kurtarmak ve ahlaki yaşamı kazanarak insanlığa yakışabilen hayat seviyesine çıkarmaktır. Onun amacı, insanların kendilerini toplayarak ahlaken yükselmeleridir. Bu işte Sokrates cedelinin (dialectique) hitap ettiği kimseler, kendi olgunluklarının gölgesine dayanan, amiyane ahlak sahipleri ve sürü zihniyetini taşıyanlardır. Gelenek sultası altında yaşamak, Sokrates’e, ahlaken uyumak ve bir tür manevi duygusuzluk gibi gözüktüğünden Atinalıları bu hususta ikaz etmek, onun için vicdani bir borç idi. Atinalıların Sokrates zamanında elde ettikleri kültür seviyesi bu hususta eksik kalmıştı. İşte bu boşluk, Sokrates’in, gruba bütün varlığıyla doldurmaya çalıştığı ahlak yaşamı idi. Ahlak yaşamı Sokrates’in gösterdiği şekilde tamamlandığı takdirde, Atinalılar mutlu olacaktılar. Sokrates’in Atinalılara bu işareti ile Yunan kültürü tamamlanmış oluyordu.

Sokrates kendiliğinden, içsel bir sevk ile böyle bir etkinliği, vicdani vazife sayarak toplum uğruna yaşamını vakfetmiştir. Etkinliğinin bu şekilde olması belli bir inanca sahip olması sonucunu da doğuracağı açıktır. Herhalde Sokrates’in hiçbir yapıt yayımlamaması tesadüfi olamaz. Çünkü Sokrates’in yaşadığı zaman ve çevrede ona bu hususta benzeyen hiçbir kimseye tesadüf olunamıyor. Bundan dolayı, Sokrates’in yaşam hakkındaki düşüncelerini ve etkinliğinin merkezi ağırlığını bulup çıkarmak, sistematik olmayan bir şeyi sistematize etmek, hem güç ve aynı zamanda olayları bir derece baskı altına sokmak olacaktır. Bununla birlikte, Sokrates hakkında belirli bir düşünce edinmek için, çaresiz böyle bir yola başvurmak lazım gelecektir.

Sokrates, etkinliğinin dayandığı, idealist (idealiste) görüş tarzını mutlulukçu düşünüş tarzıyla birleştirmeye çalışmıştır. Onun nazarında ahlaki düşünce eylem için öyle mutlak bir ilkedir ki, bu ilkeye birey, hayatı pahasına uymalıdır. İşte bu ilkeye uyma, düşünceye nazaran yaşayış, mutluluğa ulaştırır. Sokrates, sezgi (hads) ile kavradığı bu hakikati kendi eylem biçimiyle bil-fiil yaşama uygulamıştır. Sokrates’in katında ahlaki yaşamın zorunlu amacı, bireyin içinden, seçimlerinden doğan bir amaçtır; yoksa ne tanrısal ne toplumsal ne de evrenin düzeninden alınmış bir amaçtır.

Böylece Sokrates’in ideali, bireysel, kendisiyle yetinen (autarke)[32] özgür irade idealidir. “Kendisiyle yetinen, kanat eden ahlak düşüncesinde içkin olan gerçek mutluluk, sorununun yüce bir çözümüdür.”[33] Sokrates’in erdem için bilgi iddiası, yani erdemin bilgi olması, akılsallar ile yakından ilişkidedir. Bir çok kötü düşüncelere meydan veren bu düşüncenin –erdem bilgidir- esası ancak şu olabilir: İnsan düşüncesini kendisine yöneltmeli ve eylem ve hareketi, erdemler ve yanlışları, ihmal ve görevleri, mutluluk ve kederi üzerinde düşünmelidir. Çünkü böyle bir düşüncenin sonucu bilgidir. İşte bu bilgi, insanın gözünü açar ve iradesini ahlaki seviyeye yükseltir. Bundan dolayı, bilgiye sahip olan, mutluluğunu ancak erdemde arar ve bulur. İnsanın doğal arzusu iyiliği hedef edindiği gibi, bu iyilik de, onun mutluluğunu oluşturur. Bundan dolayı, doğal arzularına uyan aynı zamanda mutluluğu için çalışan demektir.

Sokrates’in kuramsal ahlakçı olmadığına işaret etmiştik. İnsanları ideali araştırmaya sevk eden bir peygamber ve insanlara doğru yolu bulma konusunda yardım eden bir yaşam adamı idi. Bundan dolayı Sokrates bir ideal saptamaktan çekinmiştir. Onun amacı, insanların ideali kendilerinde arayarak bulmaları idi. Sokrates’in kendisine iliştirdiği ebelik sanatı (mäeutik) başka türlü anlaşılamaz.

Bununla birlikte, etkinliği sırasında Sokrates’in uyduğu bir takım ilkeler olacaktır. İlkeleri, Maier;

  • insancıl ahlak,
  • ahlaki bireycilik,
  • ahlaki ilkelerin dünyevileştirilmesi (sécularisation),
  • toplumsal ilgi,
  • bilginler aristokrasisi,
  • işin ahlaki değeri

diye sınıflamıştır. Bunlar Sokrates’in yaşamındaki etkinliğine esas olmuştur.

Périkles zamanında muteber olan doğum yoluyla asalet ile, diğer taraftan buna karşıt, demokrasi sonucunda, bir derece hak kazanmış bir burjuva ahlakı görülür. O zaman yürürlükte olan bu karşıtlık tamamıyla sınıf karşıtlığına neden olmuş idi. Buna karşılık Sokrates, insancıl ahlakı ile aradığı farkı, karşıtlığı kaldırmak için çalışmış ve nihayet bunun için gerekli olan amilleri toplum bünyesine aşılamada başarılı olmuştur. Ahlaki hususta da insanın değerini kavrayan Sokrates, tabiatıyla değerlerin temelini bireyde aramıştır. Böylece bireyin kendi başına bir değer kazanması, mutluluğunu da kendinde aramasına, dıştan rica ve niyaz etmemesi sonucunu doğuruyordu. Mutluluğu iradesinde arayan ve bulan birey, tapınılan şeylerin ve tanrıların keyfi ilgileri ve alınmalarından azade kalıyordu. Sokrates bireye bağımsız bir değer vermekle, toplum ve devleti unutmamıştır. Bilakis bireyin kendi değeri hakkındaki bilinci, onun iradesini topluma faydalı olmaya sevk edecektir. Çünkü kendi çıkar ve mutluluğunu kavrayan, ancak bunun toplumdaki görevini yerine getirmesiyle mümkün olacağını bilecektir. Bireysel mutluluk ve çıkar, kanun dairesinde (autonomie) hiçbir zaman toplumun ve devletin aleyhine olmaz. Nitekim Sokrates’i ayrıştıran en değerli özelliklerden birisi, ilkelerini yaşayış biçimiyle ortaya koyması olduğunu gibi, o bireysel mutluluğun nasıl toplumla ilgili olduğunu da bizzat yaşamıyla göstermesidir. İnsan toplum ve devlet içerisinde görevini özgür ve bireysel irade ile tayin ettikten sonra, ancak bunun aracılığıyla mutluluğa ulaşabilir. İşte bundan dolayıdır ki, Sokrates kendi mutluluğunu, yaşadığı çevreye irşat etmeyi bir görev olarak görmüştür.

Toplum ve devlet içindeki görevlerin bireylere taksimi hakkında Sokrates’in –bilginler aristokrasisi- belirli bir düşüncesi vardır. Périkles demokrasisinde eskiden kalma veya kanunların tamamıyla kaldıramadığı birtakım toplumsal düzenlere karşı Sokrates oldukça şiddetli vaziyet almıştır. Memurların görevlerinin, vazifelerinin kura veya doğrudan doğruya halk tarafından seçim aracılığıyla taksimi Sokrates’in nazarında gerçek ehliyetli kişilerin iş başında bulunmasına engel oluyordu. Çünkü ehliyeti olmadan sofistlerden belagat satın alan kimse, halkı kandırarak istediği şeyi elde edebiliyordu.

Bu durumları yakından takip etmiş ve bu hususta bizzat deneyimi[34] olan Sokrates, tabiatıyla bunlara göz yumamazdı. Onun için ilk iş olarak talep ettiği şey, toplum içindeki görevlerin, o hususta, ehliyetli olanlara terki olabilirdi. İdare, uzmanlık ve bilgi aracılığıyla olmalıdır. Ancak bunun Sokrates zamanı için çok aykırı bir sonucu olmuştur. Görevler birey tarafından yerine getirilerek onun mutluluğunu oluşturması gerekince, aralarındaki değer farkı yok oluyor. Herhangi bir görev, yani iş, bireyi toplum bünyesine bağlayarak onu mutlu ettikten sonra aralarında nasıl fark kalır? Sokrates’in kastettiği işin, ne olursa olsun, saygın olduğudur. Bundan dolayı ona ahlaki değer vermemiz gerekir. Bu hususta Sokrates’in en gözde öğrencisi olan Platon bile üstadın gösterdiği yoldan sapmıştır.

Asırlar üzerine yaptığı etki itibarıyla Sokrates’in pek çok kere Hz. İsa’ya kıyas olunması, o, müstesna şahsın yalnız bir bilgin-filozof olmadığı düşüncesini pek çok kimselere vermiş ise de, bu gerçeği bilimsel bir biçimde ortaya atan ve kanıtlayan H. Maier olmuştur. Maier, bulduğu bu gerçekle, bize pek önemli bir nokta göstermiştir. Şimdiye kadar peygamber ideali altına eklediğimiz belirli bir anlam vardır: Peygamberler mucize ve buna benzer bir takım şeylere inanmayı talep ederler ve bu inanç sonucunda mutlu olacağımızı iddia ettikleri gibi, asıl mutluluğun öbür dünyaya ait olduğunu söylerlerdi. Hâlbuki Sokrates’in Atinalılara müjdesi mutluluğun bu dünyada olduğudur. Öbür dünya hakkındaki endişelere karşı şöyle karşı koyuyor:

“Şu muhakkaktır, iyi insan için ne hayatta ne de öldükten sonra bir kötülük vardır. Tanrı ondan yardımını esirgemez.” Bu zihniyeti ortaya koyan ve onun için endişesiz hayatını feda eden Sokrates karşısında en derin hürmetle duygulanmamak acaba mümkün müdür?


Hasan AYDIN – 2019

KAYNAKÇA

[1] Sokrates sorunu ile ilgili tartışmalar için bkz. A. E. Taylor, Socrates, New York: Doubleday Anchor Books, 1953; E. Zeller, Socrates and the Socratic Schools, New York: Russell and Russell, 1996; T. C. Brickhouse and N. D. Smith, The Philosophy of Socrates, Boulder Colo: Westview Press, 2000; H.C. Benson, Socratic Wisdom, New York: Oxford University Press, 2000.

[2] Bkz. Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, çev.: C. Şentuna, İstanbul: YK Yayınları, 2007, s. 18.

[3] Bkz. Diogenes Laertios, Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, s. 74-85.

[4] Bkz. Zeller, Socrates and the Socratic Schools, s. 129; Brickhouse and Nicholas, The Philosophy of Socrates, s. 181-182.

[5] Bkz. Diogenes Laertios, Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, s. 143.

[6] Krş. Ksenophon, Sokrates’ten Anılar, çev.: C. Şentuna, Ankara: TTK Yayınları, 1994, s. 1 vd..

[7] Bkz. Russell, Batı Felsefe Tarihi, cilt: I, çev.: M. Sencer, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1972, s. 164-465; Brickhouse and Smith, The Philosophy of Socrates, s. 11

[8] Bkz. Kierkegaard, Felsefe Parçaları ya da Bir Parça Felsefe, çev.: Doğan Şahiner, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005, s. 27.

[9] Söz gelimi bkz.  Şehristânî, el-Milel ve en-Nihal, cilt: II, Kahire, 1968, s. 121-126; İbn Hazm, el-Fasl fî el-Milel ve el-Evhâ ve en-Nihal, Cidde, 1982, s. 140; el-Endülüsî, Tabakât el-Ümem, Beyrut, 1985, s. 37-40.

[10] Bkz. M. Gökberk, Batı Felsefe Tarihi, cilt: I, çev.: M. Sencer, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1993, s. 49.

[11] İslam dünyasında ve İslam felsefesinde Sokrates kişiliği ve felsefesiyle tartışma konusu olmuş, ancak daha çok peygamberimsi bir kişilik olarak sunulmuştur. Bkz. . Bkz. Şehristânî, el-Milel ve en-Nihal, cilt: II, Kahire, 1968, s. 121-126; İbn Hazm, el-Fasl fî el-Milel ve el-Evhâ ve en-Nihal, Cidde, 1982, s. 140; el-Endülüsî, Tabakât el-Ümem, Beyrut, 1985, s. 37-40.

[12] Bkz. Orhan Saadettin, “Sokrat”, Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası, cilt: 1, sayı: 4, s. 241.

[13] Bkz. Orhan Saadettin,  “Sokrat”, s. 241-253.

[14] Bkz. Orhan Saadettin,  “Sokrat”, s. 241-242.

[15] Bkz. Orhan Saadettin,  “Sokrat”, s. 242-243..

[16] Orhan Saadettin,  “Sokrat”, s. 241-253.

[17] Bu yazının temel noktaları, halihazırda Berlin Dar’ül Fünûn’u felsefe öğretmeni Heinrich Maier’in 1917 senesinde Sokrat namıyla neşrettiği çok orijinal bir kitaptan alınmıştır. Maier’in düşünceleri, felsefe tarihçilerini ve Yunan uzmanlarını bir bir kazanmakta olduğundan, memleketimizde de tanınmasını yarardan yoksun değildir zannediyorum.

[18] Uberweg: Geschichte der Philosophie des Altertums Berlin 1920, s. 147.

[19] Schleiermachers Sämtl. Werke III 2, s. 297.

[20] Cümlenin akışını sağlamak için parantez içindeki kısım tarafımızdan eklenmiştir.

[21] Cümlenin akışını sağlamak için parantez içindeki kısım tarafımızdan eklenmiştir.

[22] Kelbiyye (Cynique) tabiri hakkında M.S. III. asırda felsefe tarihi ile uğraşan Laerteli Diyojen’in Meşhur Filozofların Hayatı ve Fikirleri” namındaki yapıtının 6. babının 13. faslında şu açıklama vardır:  “Derslerini (yani Anthisthenes) Kabusen şehrinden uzak olmayan bir jimnastik mahallinde, Cynosarges’te verirdi. Bazı kimselere göre, okulunun ismi bundan kinaye imiş. Kendisine ise Haplokyon (köpek) lakabı takılmıştı.” Burada gerçekte, Anthisthenes’in okulunun ismi ders verilen mahalden kinaye olunduğu söyleniyor ve gerçekten böyle olduğu da, emsalleri dolayısıyla da olasıdır. O zamanki felsefe okullarının çoğunun isimlerinin kuruldukları mahalden alınması adet haline gelmiş bulunduğundan, herhalde Anthisthenes’in okulunun isimlendirilmesinde aynı halin vukuu kabul olunabilir. Kelimenin yazılışında da, (örneğin Cynique ile Cynosarges) benzerlik görülebilir. Mamafih,  Anthisthenes’in lakabının Haplokyon yani köpek olması ve onun felsefesine bağlı olanların, özellikle Sinop’lu Diyojen’in bunu doğrudan doğruya kabul etmesi, bundan başka, Diyojen’in yaşayış tarzına izafeten bu lakabın çok kullanılması kelbiyyûn lakabını çok haksız gibi göstermez. Sinop’lu Diyojen gibi, gayri tabii ve kolonik yaşayan bir kimsenin bağlı olduğu bir meslekin isim benzerliği dolayısıyla da daha sonra kelbe dönüşmüş olması çok muhtemeldir.

[23] Aynı eser, s. 82-83.

[24] Cümlenin akışını sağlamak için parantez içindeki kısım tarafımızdan eklenmiştir.

[25] Aristoteles’in üç muhtelif ahlak kitabına sahibiz. Bunlardan biri ve en önemlisi, Aristoteles’in oğlunun namına izafeten Nikomakhos Ahlakı diye bilinendir. Bundan başka, Aristoteles öğrencilerinden Eudemos namına izafeten ve onun neşrettiği Eudemos Ahlakı ve Büyük Ahlak diye muhtasar diğer ikisinden hülasa edilmiş bir üçüncü eser vardır.

[26] Platon’un diyaloglarından gençliğinde yazdıkları, yani ilk eserleri, içeriği itibarıyla eskiden beri Sokrates’e ait ad olunur idi. Platon  ilk eserlerinde, Sokrates’in fikirlerini neşretmiş ve üstadın tarzını göstermiştir. Bundan dolayı bu tür diyaloglara Sokrates diyalogları ve Platon’un hayatındaki bu devreye, Sokrates devri denmektedir.

[27] Bu diyalog, Şaziye Berin Kurt tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

[28] Kitabî kaynak kelimesini, Litterarische Quelle manasında kullanıyoruz. Kitâbîyâtî tabiri mümkün olsa daha iyi olurdu.

[29] Aynı eser, s. 157.

[30] Aynı eser, s. 272.

[31] Aynı eser, s. 294-295.

[32] Autarkia Yunanca’da bir kimsenin hayatında mutlu olabilmek için, kendi iktidarının kendisine kafi gelmesi gereğini ifade eden bir kelimedir. Kelbiyyûn ve revakiyyûn felsefesinde, çok kullanılmaktadır.

[33] Aynı eser, s. 335.

[34] Milattan önce 406 senesinde Isparta filosunu mağlup edip dönen muzaffer komutanlardan 6 tanesi, kanuna aykırı olarak, idama mahkûm edilecekleri zaman, Sokrates yalnız başına hayatını tehlikeye koyarak buna engel olmak istemiştir.


NOT: Bu makale, ilk önce aşağıdaki kaynakta yayımlanmıştır:

Bilim ve Ütopya, 183, 6 / 2009 [Ulusal] 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • YENİ
  • YORUM
Yazarlar tarafından sitede yayınlanan tüm yazılar, resimler ve videolar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir.