5 günlük “Likya Yolu” gezi notları… |
Birkaç yıldır bir grup arkadaşla Likya ve Karia Yolu yürüyüşlerine çıkıyoruz. Grubun en yaşlısı hep ben oldum. Dolayısıyla çok sağolsunlar arkadaşlar da gezinin rotasını hep benim kondisyonuma göre belirliyorlar…
Geçen Eylül ayındaki yürüyüş, “Karia Yolu” rotasıydı… Aydın-Beş Parmak Dağları… Bafa Gölü çevresi… Akbük… Mazı Dağı gibi önemli uğraklar ve koylar yürüyüşümüzün ana noktalarını oluşturmuştu… Bu yürüyüşlerimizin genel amacı: yıllardır süren arkadaşlar arası ilişkiyi sıcak tutmak, doğa yürüyüşlerini birlikte hissetmek, zamanımızın büyük kısmını geçirdiğimiz büyük kentlerin yıpratıcı etkisinden kurtulmak, ülkemizin coğrafyasını ve tarihsel mekanlarını keşfetmek; güney bölgesinin dağlarını, mağaralarını, koylarını ve tabii ki insanlarını tanımak; biraz da sık sık telefonlar ve yazışmalar üzerinden yürüttüğümüz fikir alış verişini daha da ilerletmektir.
Yürüyüşlerin en önemli yararı, yoğun bir iş temposunun bedenimizde ve ruhumuzda bıraktığı yıpratıcı izlerden kurtulmamızı sağlamasıdır. En azından kısa süreliğine de olsa günlük stresten, tempodan uzaklaşmak. Sessizliği ve dinginliği yaşamak; iç sesimizi dinlemektir. Yürüyüş esnasında ağır sportif-bedensel faaliyette bulunmuyoruz, fakat insanın kendi organlarını ve yeteneklerini keşfetmesi için de zorlu doğa yürüyüşleri önemli fırsatlar sunmaktadır. Sırtınızda 20 kg’lık bir ağırlıkla 10 km yürümek sorun değil fakat denizden 700 metre yükseklikteki bir dağa 2-2,5 km boyunca dikine tırmanmak benim gibi yaşı artık 60’ına dayanmış bir insan açısından kuşkusuz kolay değil. Fakat bu sınavdan alnımın akıyla çıktığımı söyleyebilirim. Yürüyüşlerde planda olmayan düzensizlikler olabildiği gibi aksilikler de çıkabiliyor fakat her şeye rağmen gerginleşmemek, grup içinde sert tartışmalara girmemek çok önemlidir. Bu türden etkinliklerde alkol tüketimi de kontrol altında olmalıdır çünkü hem istenmeyen gerginliklere yol açmakta hem de bedensel yorgunluklara neden olmaktadır.
Geçmişte düzenlediğimiz Öncü Gençlik yaz kampları, çoğunlukla 6-8 hafta doğada bulunmama imkan veriyordu. Yürüyüş, spor, koşu, deniz vb. etkinliklere yıllardır aşinayım, fakat iki yıl önce Kelebekler Vadisi-Faralya’dan başlayan Likya Yolu yürüyüşünün sundukları olağanüstüdür. Yürüyüşlerimizin geçmişte katıldığım kamplarla en ufak bir benzerliği yok çünkü yürüyüş programımız sadece yürümek üzerine kurulmuştur.
Yürümek, yürümek ve yine yürümek…
Arada deniz sefası da olmakla birlikte yürüyüşlerin esas amacı görmek, tırmanmak, yürümek ve coğrafyanın sunduğu bin bir türlü güzelliği keşfetmektir. Yürüyüşlerin en önemli özelliği hem bir grup içinde hareket ediyor hem de tek başına yürüyor olmaktır. Grup içindesiniz ve sık sık sohbet etme imkanınınız var fakat aynı zamanda saatler süren yürüyüşler esnasında tek başınasınızdır da. Bir bakıma siz sizinlesiniz. Düşünmek, geleceğe dair planlar yapmak, geçmişi değerlendirmek ve mevcut durum hakkında muhakemede bulunmak… İnsan kendisiyle hesaplaşmak istiyorsa bu türden yürüyüşlere çıkmalıdır.
Hiç abartı yok, biz ilginç bir ekibiz… Aramızda felsefeciler, yayıncılar, yazarlar, öğretim üyeleri, serbest meslek sahipleri ve avukatlar var… Yürüyüş esnasında veya konaklama yerlerinde sıklıkla felsefe, tarih, bilim, siyaset ve edebiyat üzerine tartışır, sohbetler ederiz. Bazen yıllardır bitiremediğimiz tartışmaları orada sona erdirdiğimiz de olur. Erkek ağırlıklı bir grup olmakla birlikte aramızda hep bir kadın arkadaşımız da olmuştur.
Yukarıda bahsettiğim gibi grubun en yaşlısı benim, en gencimizse sanırım 30 yaşlarında. İki sezondur yanımızda canım Çakıl’ımız da var. Barış’ın sevgili köpeği. Bir köpek bu kadar mı sevimli ve uyumlu olur, sanki bir melek. Ama bu yürüyüş ona iyi gelmedi, onu çok fazla yıprattı…
Ülkemizi tanımıyoruz… Bu değerlendirmenin hiçbir abartısı yok… Bizim gibi meraklı, araştıran ve gezen insanlar için de geçerli bu… Dağlarını, ormanlarını, bitki örtüsünü, hayvanlarını (herkes o bölgenin kar beyazı tüylü keçi ve oğlaklarını görmeli), ovalarını, yaylalarını, koylarını, şelalelerini, derelerini, kültürel dokusunu, arkeolojik kalıntılarını, Anadolu’nun tarihsel geçmişini, şu anda yaşayan insanlarını ve bu insanların nasıl geçindiklerini bilmiyoruz.
Tatil anlayışımız son yıllarda önemli oranda gelişmiş olmakla birlikte hala bu konuda çok geriyiz. Birçok insan tatil de yapamıyor, fakat otellerde konaklamak, sahillere doluşmak, kuma serilmek, karınlarımızı güneşe tutmak veya istediğimiz her şeyi ayağımıza istemek tatil değildir… Dinlenmek sıkıntıdan ölmek değildir. Tatil, otel odalarına kapanmak, klimanın yıpratıcı atmosferine maruz kalmak da değildir. Dinlenmek, insanın kendine zaman ayırmasıdır ki bu en iyi yürüyüş yollarında yapılabilmektir. Arkadaşlarla birlikte olmak, bilim, siyaset konuşmak, edebiyat, film ve estetik üzerine sohbetler yapmaktır.
Grup halinde seyahat ederek kolektif hayatın tadına varmak. Egolardan, bencilliklerden kurtulmak… Doğamızın, koylarımızın sunduğu zenginliği görmek. İnsanlarımızı, topraklarımızı tanımak. İnsan ve doğayla kaynaşmak… Yaşamak; ağaca dokunmaktır, taşı incelemektir, mağara keşfetmektir, çalı çırpı toplamak, ot ve baharat kokusuna doymaktır.
Şimdi de kısaca da olsa “Likya Yolu” güzergahından bahsedelim:
Likya Yolu dünyanın belli başlı yürüyüş parkurları içinde ilk 10’a girecek kadar ender parkurlardan biridir. Nedeni çok açık: Manzara, bitki örtüsü, koylar, kekik kokan ovalar ve yamaçlar, insana sonsuzluk duygusu veren sarp kayalıklar… Dinginlik arıyorsanız tam yerindesinizdir.
Likya’nın tarihçesini yazarak başınızı ağrıtmayayım. Başlarda ben de bilmiyordum ama sonra Wikipaedia (https://tr.wikipedia.org/wiki/Likya) gibi ansiklopedilerde okuyarak kısmen bilgilendim. Bence siz de onu yapın.
Fakat bazı “Likya Yolu’nun Özellikleri“nden bahsetmekte yarar var:
Licia, Lisia ya da Lykia, özerk kentlerden oluşan federatif bir devletmiş. İnsanları MÖ 3. bin yılda Anadolu’ya gelip yerleşmişler. Luvilerden, Hittilerden arta kalanlar… İnsanları savaşçıdır, çünkü arazi çetindir; yurttaşları özgürlüğüne düşkündür, çünkü doğası insana ölümsüzlük ve sonsuzluk hissi vermektedir.
Likya Yolu güzergahı, toplam olarak 500 küsur km’den oluşmaktadır. Güzergah, Fethiye-Kelebekler Vadisi’nden (Ovacık-Faralya) başlar, Antalya-Geyikbayırı’nda son bulur. Ya da tersinden de hareket edilebilir.
Parkur, hem deniz kıyısını takip eder hem de yaylalardan, dağın tepesine kurulmuş köylerden ve bakir koylardan geçer. Bu nedenle size de birbirinden güzel anılar yaşatır. Parkur sizi bazen bakir koylara yönlendirerek dinlendirirken bazen de dik yamaçlara tırmandırarak imanınızı gevretir. Doğa neredeyse bütünüyle ormanlıktır. Zaman zaman sarp kayalıklarla da karşılaşırsınız, fakat buralara tırmanmak deneyimsiz insanlar için sıkıntılara yol açabilir. Onun için maceradan uzak durmak gerekir. Yürüyüşlerin en önemli ilkesi “güvenlik“tir. Hiçbir şey güvenlikten daha önemli değildir. İşaretli rotayı takip edenin başına hemen hemen hiçbir şey gelmez.
İşaret demişken:
Bu rotanın bir İngiliz hanım (Kate Clow) tarafından keşfedildiğini ve yolun uluslararası alanda tanınması için de epeyi emek sarfettiğini belirtilmek lazım. Ancak yıllar içinde uzmanlaşmış ve yürüyüşçülere çok önemli hizmetlerde bulunan Türk yürüyüşçüler de vardır. Patikalar, kaya, taş veya ağaçlara mavi-kırmızı işaretler kondurularak belirginleştirilmiştir. Rotayı kaybetmek neredeyse imkansızdır. Kaybedildiğinde de panik içinde arayışa girmemekte yarar var. Sakince hemen geriye doğru yürümek ve ilk işaretli noktayı yeniden bulmak mümkündür. Biz iki yıldır hemen hemen aynı bölgede gezinip duruyoruz çünkü bu bölgeye henüz doyamadık. Bu yılın Eylül ayının sonunda da sanırız Antalya hattına yöneleceğiz.
Şu anda Likya bölgesinde yaşayan mevcut halkın, etnik açıdan geçmiş halklarla herhangi bir yakınlığı var mı bilmiyorum, fakat insanlar ağırlıklı olarak Yörüklerden oluşuyor. Yörüklere has geniş yüz, hafif çekik göz, kalın dudaklar ve ışıl ışıl gözlere en çok kadınlarda rastlıyorsunuz. Gördüğünüz her bölge insanından yardım alabilirsiniz. Anadolu’nun konukseverliği oralarda çok belirgindir. Siyasi olarak dikkatimi çekense insanların seçimden sonra rahatladıklarıdır. Bölge insanları sanki inatla laikliğe sarılmalarının mükafatını almış gibi mutlular.
Bölgede çok sayıda pansiyon, çadır kampı, butik otel hizmet vermektedir. Görebildiğimiz kadarıyla işletmeciler hem sıcak hem yardım severdir. Fiyatlarsa el yakmıyor. Dolayısıyla herkesin kesesine uygun yerler bulmak mümkündür. Biz hep çadırlarda kalmayı tercih ediyoruz. Çünkü böylece hem doğayla iç içeyiz hem de özgürüz.
Bu sezonda geziye Ovacık’tan (Faralya-Kelebekler Vadisi) başlayarak, sırasıyla Aktaş, Kabak, Cennet Koyu, Kalamantia’ya kadar uzandık. Toplam 5 gün süren gezinin son saatlerini ise bütün koyları (Yediburunlar) yukarıdan gören Lighthouse Pansiyonu’nun terasında çay ve bira molasıyla sonlandırdık.
Geziden bir kaç kısa video:
Sadik Usta paylaştı: 24 Nisan 2019 Çarşamba
Kalamantia'dan çıkış… Çöpümüzü birlikte götürüyoruz…
Sadik Usta paylaştı: 24 Nisan 2019 Çarşamba
Şinasi kardeşimin sesine dalgaların sesi eşlik ediyor…
Sadik Usta paylaştı: 24 Nisan 2019 Çarşamba
Kaynak: